ARAŞTIRMA MAKALESI | |
1. | Sıçan Modelinde Testiküler Torsiyon/Detorsiyona Bağlı Gelişen İskemi Reperfüzyonun Hasarında Urtica Dioica’nın Koruyucu Rolü Protective Role of Urtica Dioica on Testicular Torsion/Detorsion-Induced Ischemia-Reperfusion Injury in Rats Hakan Akderedoi: 10.14744/scie.2017.28482 Sayfalar 1 - 7 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, Urtica Dioica’nın (UD) torsiyon/detorsiyon kaynaklı testiküler I/R yaralanması üzerindeki potansiyel koruyucu rolünün araştırılması amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Toplamda 32 adet erkek Wistar albino cinsi sıçan (her bir grupta sekiz hayvan) dört gruba ayrıldı: Grup 1 Sham: Opere edilen kontrol grubu, Grup 2: İ/R yapılan grup, Grup 3: UD verilen grup (14 gün süreyle 250 mg/kg), Grup 4: İ/R+UD grubu. Sağ testis saat yönünde 720º döndürülerek torsiyon oluşturuldu. İskemi süresi beş saat idi ve orşiektomi detorsiyon sonrası beşinci saate yapıldı. BULGULAR: Testiküler dokuların biyokimyasal analizinde, MDA İ/R grubunda kontrol ve UD grubuna kıyasla anlamlı olarak yüksekti. Aynı anlamlı yükseklik İ/R+UD grubu kontrol ve UD grubuyla kıyaslandığında da tespit edildi. Ancak testiküler doku GSH seviyeleri gruplar arasında anlamlı fark oluşturmadığı gözlendi. Ek olarak UD tedavisi alan hayvanlar İ/R grubuyla karşılaştırıldığında daha iyi histopatolojik bulgular göstermiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Günümüzde, testiküler torsiyon/detorsiyon sonrası gelişen İ/R hasarında UD tedavisi sonrası histopatolojik değişiklikleri inceleyen çok nadir çalışma mevcuttur. Urtica Dioica ileride testiküler torsiyonun tedavisinde gelecek vaat eden bir yaklaşım olabileceği düşünülmektedir. |
2. | Dudak-Damak Yarığı Deformiteli Hastalarda Erişkin Dönemde Septorinoplasti Septorhinoplasty in Patients with Cleft Lip and Palate Deformity in Adulthood Hakan Şirinoğlu, Nebil Yeşiloğlu, Kaan Gideroğlu, Celal Alioğlu, Arda Akgün, Gaye Taylan Filintedoi: 10.14744/scie.2016.70370 Sayfalar 8 - 12 GİRİŞ ve AMAÇ: Komplet dudak yarığı, hastaların burun görünümlerinde ciddi deformiteye sebep olan bir hastalıktır ve hastaların büyük çoğunluğunda erişkin dönemin başlarında düzeltici burun ameliyatı gerekmektedir. Bu makalede, komplet dudak yarığına sekonder burun deformitesi nedeniyle ameliyat edilen altı hastanın uzun dönem sonuçları sunuldu. YÖNTEM ve GEREÇLER: Tek veya çift taraflı komplet dudak yarığına bağlı belirgin burun deformitesi olan altı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların dördü kadın, ikisi erkekti ve ortalama yaşları 22.5 idi. Hastalara açık septorinoplasti ameliyatı uygulandı. Tüm dudak damak yarığı hastalarının dosyalarında bulunan standardize yüz fotoğrafları ve ameliyat memnuniyet anketleri retrospektif olarak incelendi. BULGULAR: Ortalama takip süresi olan 22.5 ay içinde hastalarda sadece iki adet ameliyat gerektirmeyen minör komplikasyona rastlandı (minimal sarkık kolumella deformitesi ve tek taraflı soft triangle retraksiyonu). Hastaların çekilen ameliyat sonrası fotoğraflarında burun ve yüz görünümlerinde çok belirgin düzelme ve yapılan memnuniyet anketi sonucunda ise dramatik bir memnuniyet artışı saptandı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Komplet dudak yarığına sekonder burun deformitesi olan hastalarda uygulanan başarılı bir septorinoplasti ameliyatı; gerek yüz görünümü, gerek nefes alıp verme fonksiyonu gerekse de kişinin sosyal hayatı ve özgüveni açısından son derece olumlu sonuçlar oluşturmaktadır. |
3. | Diyabetik ve Prediyabetik Bireylerde Sistatin C Düzeyi Cystatin C Level in Prediabetic and Diabetic Patients Şafak Akın, Banu Pınar Şarer Yürekli, Neşe Ersöz Gülçelik, Jale Karakaya, Miyase Bayraktar, Aydan Usmandoi: 10.14744/scie.2017.13914 Sayfalar 13 - 16 GİRİŞ ve AMAÇ: Sistatin C böbrek fonksiyonunun yeni bir belirtecidir. Serum sistatin C’nin prediyabet ve tip 2 diabetes mellitus progresyonuyla korele olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı, diyabetik ve prediyabetik hastalarda sistatin C düzeylerini değerlendirmek ve antropometrik ölçümler ile insülin direnci arasındaki ilişkiyi saptamaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Diyabetik 25 hasta, prediyabetik 17 hasta ve 24 sağlıklı kontrol çalışmaya alındı. Başlangıç açlık plazma glukozu, post prandial glukoz, HbA1c, açlık insülin, mikroalbuminüri, böbrek fonksiyon testleri, karaciğer fonksiyon testleri ve lipid profili ölçüldü. Bel çevresi, vücut ağırlığı ve boy standart protokole göre ölçüldü. Vücüt kitle indeksi (VKİ) hesaplandı. BULGULAR: Diyabetik hastalarda kontrol grubuna göre VKİ daha yüksekti (p=0.01). Serum sistatin C düzeyleri üç grup arasında benzerdi (p>0.05). Cinsiyet ve/veya sigara içilmesinin sistatin seviyeleri üzerinde herhangi bir etkisi görülmedi. Yüksek sistatin C düzeyleri mikroalbüminüri ile negatif ilişkili idi. Yaş ve cinsiyete göre ayarlama yapıldığında prediyabetik hastalarda sistatin C düzeyleri, VKİ ve HOMA-IR ile korelasyon gösterdi (sırasıyla, p=0.039 ve p<0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Prediyabetik hastalarda serum sistatin C düzeyleri VKİ ve insülin direnci ile ilişkilidir. Bu sonuçlar, daha yüksek VKİ düzeylerinin gelecekte diyabet riskini öngören yüksek sistatin C seviyeleri ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir. |
4. | Son Dönem Neovasküler Glokom Hastalığına Bağlı Ağrılı Görmeyen Gözlerde Retrobulber Alkol Enjeksiyonu İle Ağrı Yönetimi Pain Management by Retrobulbar Alcohol Injection in Blind Painful Eyes Due to Late-Stage Neovascular Glaucoma Osman Şalkacı, Taha Ayyıldız, Baran Kandemir, Ümit Çallı, Özlen Rodop Özgür, Yusuf Özertürkdoi: 10.14744/scie.2016.02693 Sayfalar 17 - 21 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, son evre neovasküler glokoma (NVG) bağlı ağrılı görmeyen göz şikayeti olan hastalarda retrobulber alkol etkinliği Verbal Analog Skala (VAS) ile değerlendirildi. YÖNTEM ve GEREÇLER: Neovasküler glokoma bağlı şiddetli ağrısı olan 20 hastanın 20 gözünde retrobulber alana %95 etil alkol enjeksiyonu uygulandı. Hastalar enjeksiyon sayısına 1 enjeksiyon ve ≥2 enjeksiyon uygulanan hastalar şeklinde iki gruba ayrıldı. Gruplar arasında ağrı skorları ve komplikasyon oranları karşılaştırıldı. BULGULAR: Enjeksiyon öncesi median VAS değeri 9.00±0.61 idi ve gruplar arasında farklılık yoktu. Gruplar arasında birinci gün median VAS değerleri farklılık göstermezken, birinci ve altıncı ayda gruplar arasında anlamlı farklılık mevcuttu. Kontrollerinde VAS değeri ≥5 olan yedi hastaya ek enjeksiyon uygulandı. Üç enjeksiyona rağmen ağrısı giderilemeyen dört hastaya altıncı aydan sonra evisserasyon yapıldı. Bütün hastalar için 12. ay median VAS değeri işlem öncesine göre anlamlı şekilde düşüktü. Son kontrolde gruplar arasında median VAS değerleri açısından farklılık izlenmedi. Komplikasyonlar beş gözde ptozis, dokuz gözde yoğun konjonktival kemozis idi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Retrobulber alkol enjeksiyonu tıbbi tedaviye dirençli şiddetli ağrısı olan NVG’li olgularda ağrı yönetimi açısından güvenli ve etkili bir yöntemdir. |
5. | Preeklampsi ve İlişkili Kötü Obstetrik Prognoz Gelişen Gebelerde Birinci Trimester Renin ve Aldosteron Düzeyleri First Trimester Renin and Aldosterone Levels of Pregnant Women With Prognosis of Preeclampsia and/or Related Adverse Pregnancy Outcomes Yunus Emre Purut, Ayşe Yasemin Karageyim Karşıdağ, Esra Esim Büyükbayrak, Asuman Orçun, Mehmet Menkedoi: 10.14744/scie.2016.03264 Sayfalar 22 - 26 GİRİŞ ve AMAÇ: Preeklampsi ve ilişkili kötü obstetrik prognoz gelişen gebelerde birinci trimester renin ve aldosteron düzeylerini belirlemek. YÖNTEM ve GEREÇLER: Birinci trimester taraması için kan veren gebelerde renin ve aldosteron düzeylerine bakıldı. Çalışmaya 180 hasta alındı, hastalardan 144’ü çalışmayı tamamladı. Gebeler doğuma kadar preeklampsi ve kötü obstetrik prognoz gelişimi için izlendi. Preeklampsi ve kötü obstetrik prognoz gelişen gebelerin sonuçları normal gebelik seyri olan grupla karşılaştırıldı. BULGULAR: Hastaların 13’ünde preeklampsi, 36’sında ise bir veya daha fazla kötü obstetrik sonuç gelişti. Peeklampsi ve kötü obstetrik sonuç gelişen olgular ile gelişmeyen olguların renin ve aldosteron düzeyleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Birinci trimester renin ve aldosteron düzeylerinin preeklampsi etiyolojisi ve öngörüsünde yeri olmadığını düşünmekteyiz. |
6. | Ön mediasten Yerleşimli Lezyonların Tanısında Toraks Ultrasonografisi The Role of Thoracic Ultrasonography in the Diagnosis of Anterior Mediastinal Lesions Coşkun Doğan, Sevda Şener Cömert, Benan Çağlayan, Elif Torun Parmaksız, Ali Fidan, Banu Salepçidoi: 10.14744/scie.2016.28445 Sayfalar 27 - 32 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı göğüs hastalıkları uzmanları tarafından ön mediastinal kökenli lezyonlarda toraks ultrasonografisi (USG) rehberliğinde yapılan transtorasik ince iğne aspirasyon biyopsisinin (TTİAB) tanısal başarısını ortaya koymaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Aralık 2010–Ocak 2016 tarihleri arasında kliniğimizde USG rehberliğinde TTİAB yapılan tüm olgular içersinden ön mediasten yerleşimli lezyonu olan olgular çalışmaya alındı. Olguların klinik, demografik, radyolojik bulguları, lezyonların sonografik görünüm ve boyutları, USG eşliğinde yapılan TTİAB ile gelen tanıları, final tanıları, final tanı yöntemleri ve komplikasyonlar kayıt edildi. Toraks USG deneyimli göğüs hastalıkları uzmanı tarafından General Electric Logic 7 ile 3.5 MHz konveks prob abdominal modda kullanılarak yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 47.5±13 yıl olan 14 olgu alındı. Olguların 12’sine (%85.7) tanı konuldu, iki (%14.3) olgu bu yöntemle tanı almadı. Tanı alamayan bu iki olgunun final tanısı skuamöz hücreli karsinom ve lenfoma idi. Olguların 12’si (%85.7) malign, ikisi (%14.3) benign tanı aldı. İşlemin duyarlılığı %85.7 özgüllüğü %100 olarak hesaplandı. Lezyon başına ortalama 1.2±0.4 kez işlem yapıldı, hasta başına ayrılan süre 15.8±3.9 dakika hesaplanmış olup bir olguda (%7.2) minimal pnömotoraks dışında komplikasyon olmadı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Ultrasonografisi rehberliğinde yapılan TTİAB’ler kolay, ulaşılabilir, ucuz, tanısal verimliliği yüksek, komplikasyon oranı düşük ve radyasyon maruziyeti olmayan bir yöntemdir. |
7. | Kardiyak Cerrahiye Giden Hastalarda Uyanık Karotid Endarterektomi: Altı Yıllık Deneyimimiz Awake Carotid Endarterectomy in Patients Undergoing Cardiac Surgery: Our 6 Years of Experience Kürşad Öz, Ünal Aydın Aydın, Bilge Ecemiş Aydın, Burak Onan, Zeynep Karaman, Mehmet Ertürk, Okan Akıncıdoi: 10.14744/scie.2016.44365 Sayfalar 33 - 38 GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyak cerrahiye giden ve anlamlı hemodinamik karotis darlığı olan hastalarda en uygun cerrahi yaklaşım hala tartışmalıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: 2009–2014 yılları arasında kardiyak cerrahi planlanan 370 hastaya (42 hastada iki taraflı karotis darlığı vardı) 412 karotid endarterektomi uygulandı. Tüm hastaların demografik verileri, risk faktörleri, peroperatif bulguları, 30. gün bulguları ve uzun dönem bulguları altı ayda bir kaydedildi. Veriler standart sapma ve ortalama olarak değerlendirildi. BULGULAR: Hastaların %29’u (n=108) kadın ve %70.6’sı (n=262) erkekti. Ortalama yaş 64 (dağılım, 42–86). Hastaların %37.03’ü (n=137) semptomatikti. %70 ve üzeri kritik karotis darlığı olan hastaların %62.98 (n=233) semptomsuzdu. Ameliyat sonrası yoğun bakım takip süresi ortalama 2.84±1.20 saat ve hastanede yatış süresi 3.72±1.64 gündü. Takip sürecinde hastaların yedisinde (%1.69) yeniden darlık oluşmuştu. Erken dönemdeki kardiyak komplikasyon ve inme oranları %2.94 ve %0.72 idi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Kardiyak cerrahiye gidecek karotis endarterektomi hastalarında, kombine ya da aşamalı yapılmasının birbirlerine bazı üstünlükleri bulunmaktadır. Aşamalı yaklaşım intraluminal şant kullanımını azalttığından nörolojik riskleri azaltmaktadır. Uyanık karotid endarterektomi güvenli bir yöntemdir. Hastanın bilinç durumu tam olarak değerlendirilebildiğinden, şant ihtiyacına tam olarak karar verilebilmekde ve gereksiz şant kullanımı ve riskleri azalmaktadır. |
8. | Tıbbi Nedenlerle Ameliyat Edilemeyen Erken Evre Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserli Olgularda Stereotaktik Radyoterapi Tedavi Sonuçları Results of Treatment with Stereotactic Radiotherapy in Patients with Early-Stage Medically Inoperable Non-Small Cell Lung Cancer Cengiz Gemicidoi: 10.14744/scie.2016.64624 Sayfalar 39 - 42 GİRİŞ ve AMAÇ: Tıbbi nedenlerle ameliyat edilemeyen erken evre küçük hücreli dışı akciğer kanserli olgularda stereotaktik ablatif vücut radyoterapisinin (SABR) lokal kontrol ve genel sağ kalım üzerindeki etkisi araştırıldı. YÖNTEM ve GEREÇLER: 2009–2015 yılları arasında CyberKnife robotik radyoterapi cihazı ile stereotaktik ablatif radyoterapi uygulanan, tıbbi nedenlerle ameliyat edilemeyen küçük hücreli dışı akciğer kanserli 35 hasta (6 erkek [%17], 29 kadın [%83]) geriye dönük olarak değerlendirildi. BULGULAR: Olguların medyan yaşı 69 (55–83) idi. Olguların ECOG performans skoru 24 (%67) hastada 1, 11 (%33) hastada 2 olarak saptandı. Tümör hastaların 19’unda cT1 (%54), 16’sında cT2 (%46) olarak evrelendi. Tümör hastaların altısında santral (%17), 29’unda periferik yerleşimliydi (%83). Ortalama planlama hedef volümü (PTV) 124.1 mm³ (14.5–233.7 mm³) olarak bulundu. Tedavi sırasında tümör takip sistemi olarak hastaların 31’inde (%88) X-Sight lung, üçünde (%9) altın işaretleyiciler, birinde (%3) X-Sight spine tekniği kullanıldı. Hastaların 33’üne (%94), 3 fraksiyonda, ikisine (%6) 5 fraksiyonda, %81’lik izodoz hattına (%70–92) ortalama 43 Gy radyoterapi uygulandı (30–60 Gy). TARTIŞMA ve SONUÇ: Ortalama 21 aylık takip süresinde (dağılım, 2–51 ay) iki hastada lokal nüks (%5) gelişmiştir. İki yıllık lokal kontrol oranı %93.4’tür, genel sağ kalım oranı %45, ortalama sağ kalım süresi 21.4 ay olarak saptanmıştır. İki hastada grade 3 toksisite saptanmış olup grade 4–5 toksisite gözlenmemiştir. Genel sağ kalım ve lokal kontrol üzerine yaş, performans durumu, T evresi, PTV volümü, radyasyon dozunun etkisi araştırılmış ancak anlamlılık saptanmamıştır. Erken evre tıbbi nedenlerle ameliyat edilemeyen küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastalarımızda stereotaktik ablatif vücut radyoterapisi ile yüksek lokal kontrol oranları sağlanmış ve bu tedavi güvenle uygulanabilmiştir. |
9. | Sünnet Olmuş Çocuklarda Hipospadias Ameliyatları Yapılabilir Mi? Is it Possible to Perform Hypospadias Surgery in Circumcised Children? Gökhan Temiz, Gaye Taylan Filinte, Emre Güvercin, Kaan Gideroğlu, Murat Sarıcı, Mithat Akandoi: 10.14744/scie.2016.09581 Sayfalar 43 - 46 GİRİŞ ve AMAÇ: Son yıllarda sünnet uygulamalarının sıklıkla hastane ortamında ve cerrahlar tarafından yapılması yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte özellikle ehil olmayan kişilerce uygulanan sünnetlerde hipospadias tanısı atlanabilmektedir. Çalışmamızda bu hastalarda hipospadias cerrahisinin güvenilirliğinin belirlenmesi ve klinik sonuçları araştırıldı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Daha önce sünnet uygulanmış kordisiz distal hipospadiaslı dokuz hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalarda geçirilmiş sünnete bağlı yeterli miktarda prepisyum olmadığı görüldü. Tüm olgularda TIPU yöntemi ile hipospadias onarımı uygulandı. Tübülarize edilen üretranın çevresi distal penis cildenden kaldırılan dartos fasyası ile kapatıldı. Tüm olgularda 10–14 gün arasında sonda uygulandı. BULGULAR: Ortalama yaşları 6.4±1.8 (4–8) olan dokuz hasta ortalama 17.5 (12–24) ay takip edildi. Dokuz hastanın üçünde (%33) erken ameliyat sonrası dönemde cilt fleplerinde iyileşme problemi gözlendi. Bu hastaların ikisinde (%22) fistül oluşumu tespit edildi. Diğer hastalar sorunsuz iyileşti. Takipte meatal stenoz ilk bir yılda dokuz hastanın beşinde saptanırken bir yıl sonraki takiplerde klinik bulgu veren meatal stenoz gözlenmedi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Sünnet derisi yetersiz olan hastalarda karşılaşılan en sık sorun yetersiz dartos fasyası ve skarlı alanda kaldırılan cilt fleplerinde dolaşım bozukluğu görülmesidir, bu problemler sıklıkla fistül ile sonuçlanır. Sünnet geçirmiş çocuklarda hipospadias operasyonu yapılırken dikkat edilmesi gereken iki nokta vardır; neoüretranın çevre penil fasya flebi ile kapatılması, penil cilt fleplerinin dolaşımının bozulmayacak şekilde kaldırılması ve sütürasyonun bundan sonra yapılmasıdır. |
10. | Böbrek Taşlarında Şok Dalga Tedavisi; Elde Edilen Başarı Oranları İle Hasta Anksiyetesinin Karşılaştırmalı Analizi Comparative Analysis of Shock Wave Therapy Success Rate in Management of Renal Stones and Patient Anxiety Cahit Şahin, Kemal Sarıcadoi: 10.14744/scie.2016.37267 Sayfalar 47 - 52 GİRİŞ ve AMAÇ: Böbrek taşlarında şok dalga litotripsi (shock wave lithotripsy [SWL]) tedavisi sonrasında elde edilen başarı oranları ile bu parametrenin hasta anksiyetesi üzerine olası etkileri araştırıldı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza SWL uygulanan toplam 128 hasta dahil edildi. Hasta anksiyetesi işlemden hemen önce ve işlem sonrası birinci hafta ve birinci ayın sonunda State and Trait Anxiety Inventory (STAI) testi ile belirlendi. Hastalar birinci ayın sonunda taştan yoksunluk durumlarına göre üç gruba ayrıldı; Grup 1: Tamamen taşsız kalanlar, Grup 2: Semptomsuz rezidü taşı olanlar ve Grup 3: Ek girişim gerektiren rezidü taşlı hastalardı. Hastaların anksiye ölçümlerine ek olarak tüm olgular aneljezik gereksinimi ile acil servise başvuru oranları açısından analiz edildi. BULGULAR: Çalışmamız verilerine göre, grup içi birinci ay STAI skorları karşılaştırmasında tüm gruplarda anlamlı bir düşüş varken, 3. grupta bu düşüş diğer gruplara göre nispeten daha az olduğu görüldü. Gruplar arası ikili karşılaştırmada 3. grup ile diğer iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu gözlendi. Benzer olarak 3. grup hastalarda, acil servise başvuru ve analjezik kullanım oranları daha yüksek olduğu görüldü. TARTIŞMA ve SONUÇ: Şok dalga tedavisi tedavisi sonrasında geriye kalan taşlara uygulanan ek tedavilere bağlı olarak hastaların anksiyete durumu etkileyebilmektedir. Bu açıdan hastalara işlemi sonrasında geriye kalabilecek taşların muhtemel ek girişimler konusunda detaylı bilgi verilmeli ve mümkün olduğu ölçüde taşsızlık hedeflenmelidir. |
OLGU SUNUMU | |
11. | Makroglossi ve Ödem Bulguları ile Multipl Miyelom Tanısı The Diagnosis of Multiple Myeloma With Macroglossia and Edema Symptoms Sonat Pınar Kara, Atakan Tekinalp, Bülent Bilir, Hasan Değirmenci, Okan Avcı, Meltem Öznur, Burhan Turgutdoi: 10.14744/scie.2016.25993 Sayfalar 53 - 56 Bu olgu sunumunda makroglossi ve belirgin pretibial ödem gibi, non-spesifik semptomların ayırıcı tanısında multipl miyelomun da yer alabileceğinin önemi vurgulandı. Kırk dört yaşında erkek hasta, altı aydır devam eden ve giderek artan dilde büyüme, yutkunma zorluğu, bacaklarda şişlik şikayetiyle iç hastalıkları polikliniğine başvurdu. Boyun bilgisayarlı tomografi incelemesinde, dil boyutlarında simetrik belirgin artış gözlendi. Amioloidoza bağlı makroglossi ön tanısıyla dil biyopsisi gerçekleştirildi. Dil biyopsisi sonucu amiloidozla uyumlu bulguların saptanmaması üzerine rektal biyopsi yapıldı. Rektal biyopside amiloid birikimi gösterildi. Transtorasik ekokardiografide ejeksiyon fraksiyonu %48, sol ventrikülde konsantrik hipertrofi, evre-3 diyastolik disfonksiyon, kalp çevresinde 15–19 mm perikardiyal sıvı ve hafif mitral yetersizliği tespit edildi. Patolojik ve kardiyolojik bulgular ışığında hastaya amiloidoz tanısı konuldu. Amiloidoz tanısının primer hematolojik maliginite ile ilişkilendirilebileceği düşünülerek kemik iliği aspirasyon ve biyopsisi yapıldı. Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi sonucunda multipl miyelom tanısı konulan ve tedavisi planlanan hasta kardiyopulmoner yetersizlik nedeniyle hayatını kaybetti. |
12. | Septik Pulmoner Emboli Septic Pulmonary Embolism Gamze Çelik Türnüklü, Coşkun Doğan, Sevda Şener Cömert, Benan Çağlayan, Ali Fidan, Elif Torun Parmaksız, Banu Salepçidoi: 10.14744/scie.2015.62347 Sayfalar 57 - 60 Septik pulmoner emboli (SPE) herhangi bir enfeksiyon odağına ikincil olarak gelişen akciğer infiltrasyonları, ateş, göğüs ağrısı, öksürük gibi bulgular ile prezente olan enfektif bir akciğer hastalığıdır. Enfeksiyon odağından hareket eden fibrin içine yerleşmiş mikroorganizmaları içeren bir trombus pulmoner arterlere yerleşir ve iki taraflı akciğer parankiminde genellikle periferik ve damar komşuluğunda yerleşen genellikle multipl ve iki taraflı nodüler, kaviter veya kama şeklinde infiltrasyonlara yol açar. Bu yazıda, SPE tanısı alan bir olgu nadir görüldüğü için literatür eşliğinde sunuldu. |
13. | Nadir Bir Olgu: Kor Triatriatum Dekster A Rare Case: Cor Triatriatum Dexter Ali Orgun, Alper Hazım Gürsu, Emine Azak, Ayşe Esin Kibar, İbrahim İlker Çetindoi: 10.14744/scie.2017.79926 Sayfalar 61 - 63 Kor triatriatum dekster (KTD) sinüs venosusdaki embriyonal sağ kapağın sebat etmesi sonucu oluşan oldukça nadir görülen bir doğumsal kalp defektidir. Kor triatriatum deksterin klinik bulguları tıkanmanın derecesi ile ilişkilidir. Bazı semptomsuz olgular farklı nedenlerle ekokardiyografi çekilirken tanı alabilirler. Bu yazıda, akut romatizmal ateş (ARA) ön tanısı ile çekilen ekokardiyogramda KTD saptanan 12 yaşındaki kız hasta sunuldu. Bu sunumun amacı, KTD tanısının zor olduğunu ve tanı için ekokardiyogram ile sağ atriumun dikkatli bir şekilde incelenmesi gerektiğini vurgulamaktı. |
14. | Burundan Çıkan Taenia Saginata: Olgu Sunumu Nasal Expulsion of Taenia saginata: A Case Report Ayşe Karaaslan, Yasemin Akın, Mustafa Özçetin, Melis Bayram Şirinoğlu, Serap Genç Yüzüak, Yetkin Ayhan, Mehmet Alaydoi: 10.14744/scie.2016.79745 Sayfalar 64 - 66 İntestinal şeritler olarak da adlandırılan Taenia saginata, zorunlu insan paraziti olan bir sestoddur. Çiğ et ve türevlerinin sık tüketildiği ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada görülebilir. Çoğu hasta semptomsuz olmakla birlikte semptomu olan hastalar anüsden proglottidlerin hareketini hissedebilirler, diğer ilişkili semptomlar arasında bulantı, epigastrik ağrı ve anoreksi sayılabilir. Tanısı, makroskobik olarak gözlemlenmesi ve mikrobiyolojik yöntemlerle konmaktadır. Tedavisinde ‘praziquantel’ veya ‘niclosamide’ kullanılmaktadır. Bu yazıda, T. saginata proglottidlerini burnundan ve anüsünden çıkarma şeklinde klinik bulgu veren dört yaşındaki erkek olgu sunuldu. |
15. | Dev Kostal Fibröz Displazi: Olgu Sunumu Giant Fibrous Dysplasia of the Rib: A Case Report Semih Koçyiğit, Fatma Koçyiğit, Serpil Bayındırdoi: 10.14744/scie.2017.82542 Sayfalar 67 - 70 Fibröz displazi normal kemik dokusunun rezorbe olarak yerini fibröz doku ve immatür kemik yapıların aldığı benign bir hastalıktır. Benign kemik tümörlerinin %5–7’sini oluşturduğu bildirilmiştir ve kosta tutulumu oldukça nadirdir. Semptomatik olgularda kitle cerrahi olarak eksize edilmeli ve oluşan defektin büyüklüğüne göre rekonstrüksiyon yapılmalıdır. Rekonstrüksiyon tekniği kemik toraksın stabilize edilmesi ve yumuşak doku defektlerinin greft ile kapatılmasını içermektedir. Bu yazıda, 18 yaşında nefes darlığı ve ağrı gibi atipik semptomlar ile fibröz displazi tanısı alan ve sandviç greft ile rekonstrüksiyon yapılan olgunun sunulması amaçlandı. |
16. | Operasyon Sonrası Epidural Hematomu Taklit Eden Medpor Kemik İmplant Medpor Bone Implant Mimicking Postoperative Epidural Hematoma Utku Adilay, Bülent Güçlü, Murat Göksel, Semih Keskildoi: 10.14744/scie.2017.33154 Sayfalar 71 - 73 Erken ameliyat sonrası rutin kraniyal bilgisayarlı tomografi (BT) görüntülerinde belirgin şekilde epidural hematomu taklit eden ve 24 saat sonraki kraniyal BT görüntülerinde epidural kitle görünümünün kaybolduğunun gözlendiği, gözenekli yüksek yoğunluklu polietilen kemik implantına (Medpor; Stryker, Kalamazoo, MI, USA) komşu hiperdens epidural bir kitleyi sunuyoruz. Bu olgu İngilizce literatürde Medpor ile yapılan kraniyal rekonstrüksiyonda epidural hematomu taklit eden ilk olgudur. |
17. | Tekrarlayan Hipokalemi Atakları İle Seyreden Bartter Sendromu: Olgu Sunumu Bartter Syndrome Represented by Recurrent Hypokalemia Attacks: A Case Report Nuran Küçük, Esra Çelik Kuzaytepe, Esma Esmi, Şerife Dülger, Gökşen Erkindoi: 10.14744/scie.2016.49002 Sayfalar 74 - 76 Bartter sendromu hipokalemi, hipokloremik metabolik alkaloz, hiperreninemi, normal kan basıncı, idrarda sodyum, potasyum ve klor atılımının artması ile karakterize tübüler bir hastalıktır. Olgular genellikle erken çocukluk döneminde poliüri, dehidratasyon, büyüme-gelişme geriliği, elektrolit imbalansı ile saptanırlar. Bu yazıda, metabolik alkozu olmadan, tekrarlayan hipokalemi ataklarıyla seyreden Bartter sendromlu bir olgu sunuldu. |