1. | Kapak ve Künye Cover Keah 2014–3Sayfa I |
HIÇBIRI | |
2. | Henüz tamamlanmamış! (Türkçe) Front Matter Sayfalar I - VIII |
ARAŞTIRMA MAKALESI | |
3. | Acil Serviste Düzenlenen Adli Raporların Türk Ceza Kanunu Kapsamında Değerlendirilmesi Evaluation of Medico-Legal Reports in Respect of the Turkish Penal Code Hakan Hakkoymaz, Hamit Sırrı Keten, Selahattin Artuç, Hüseyin Üçer, Selim Bozkurt, Mehmet Okumuş, Alper Ketendoi: 10.5505/jkartaltr.2014.36693 Sayfalar 177 - 180 AMAÇ: Çalışmamızda acil serviste düzenlenen adli raporları mevzuat eşliğinde incelemeyi amaçladık. YÖNTEMLER: Çalışmamızda bir üniversite araştırma ve uygulama hastanesi acil tıp kliniğine 01.08.2012-01.02.2013 tarihleri arasında başvuran 220 olguya ait genel adli muayene raporu ve hasta dosyası incelendi. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen olguların 157’si (%71.4) erkek, 63’ü (%28.6) kadın, yaş ortalaması ise 27.3±15.9 SD (min: 1, maks: 87) idi. Olguların 56’sında (%25.5) herhangi bir konsültasyon yapılmamış olup, en sık beyin cerrahi kliniğinden konsültasyon istendiği tespit edildi. Adli olguların en sık trafik kazası 67 (%31.5) nedeniyle olduğu görüldü. Olguların hiçbirisinde alkol alım durumlarının tespitine ilişkin analizlerin yapılmadığı belirlendi. Adli raporların 114’ünde (%51.8) yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu saptandı. Raporların 61’inde (%27.7) hayati tehlikenin varlığının belirtildiği bulgusuna ulaşıldı. Düzenlenen raporların türüne bakıldığında 215’inin (%97.7) geçici, beşinin (%2.3) ise kati rapor olarak düzenlendiği tespit edildi. SONUÇ: Çalışmamızda hekimlerin adli rapor düzenlenmesinde eksik yaklaşım sergilediği görülmektedir. Hekimlerin adli olgulara ilişkin yapacağı iş ve işlemler ile adli olgulara nasıl bir yaklaşım sergileyeceği hem tıp eğitiminde hem de mezuniyet sonrası eğitimlerde işlenmelidir. |
4. | Eğitim Seviyesi Düşük Kadınların Meme Kanseri Bilgi Düzeyi ve Risk Hesaplaması Breast Cancer Risk Assessment and Level of Knowledge in Women With Low Levels of Education Oğuzhan Dinçel, Fatih Başak, Bahattin Pektaş, Erdem Kınacıdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.07269 Sayfalar 181 - 186 AMAÇ: Otuz beş yaş ve üstü eğitim seviyesi düşük kadınların meme kanseri hakkında bilgilerini ölçmek, risk faktörlerini ortaya koymak ve risk hesaplaması yaparak kadınları bilgilendirmek. YÖNTEMLER: Sağlık Bakanlığı meme kanseri risk değerlendirme formu ve Gail modeli ile olguların risk oranları tespit edildi. Ayrıca kadınların meme muayenesi ve tarama hakkındaki bilgileri de kaydedildi. BULGULAR: Olguların Gail modeliyle yapılan hesaplamasında yüksek risk saptanmadı. Sağlık Bakanlığı’nın risk değerlendirme formuna göre sadece iki olguda orta risk bulundu. Düzenli olarak doktora giden ve muayene olan kadınların sayısı %60’ın altındaydı. Kadınların kendi kendine muayene yapanların oranı %67 idi. Meme kanserinin en sık görüldüğünü bilenler %81 oranında olup bilgilerin çoğunluğu televizyondaki sağlık programlarındandır. SONUÇ: Meme rahatsızlığı ile başvuran hastaların riskleri ortaya konularak hesaplama yapmanın ve aynı zamanda bilgilendirmenin yararlı olacağı sonucuna varılmıştır. |
5. | Musküler Distrofi ve Transaminazlar Muscular Dystrophy and Transaminases Meltem Uğraş, Öznur Küçük, Canan Kocaman Yıldırım, Ayça Vitrineldoi: 10.5505/jkartaltr.2014.99705 Sayfalar 187 - 190 AMAÇ: Aspartat aminotransferaz (AST) ve alanin aminotransferaz (ALT) en fazla karaciğerde bulunan ancak karaciğere özgül olmayan testlerdir. Bazı çocuklarda uzun süreli ve ciddi karaciğer fonksiyon testi (KCFT) yüksekliği karaciğer dışı nedenlerden de kaynaklanabilmektedir. Bu çalışmada, çocuklarda uzun süren KCFT yüksekliğinde kas kaynaklı nedenler araştırıldı. YÖNTEMLER: Çocuk polikliniğine başvuran ve karaciğer enzim yüksekliğine bağlı olarak musküler distrofi tanısı alan çocuklar geriye dönük olarak değerlendirildi. BULGULAR: Yaşları 5-10 yaş arası olan 11 çocuk değerlendirildi. Hastaların 9’u erkek (%81.8) ve 2’si (%18.2) kız idi. Fizik muayenede tüm çocukların boy ve kilosu 3. persentilin üzerinde ve hepsinin nörolojik gelişimi normal bulundu. Beş erkek çocukta (%45.5) gastroknemius kasında hipertrofi saptandı. ALT seviyesi 70-2400 IU/L arasında, AST seviyesi 70-1300 IU/L arasında ve kreatinin kinaz (CK) 900-20389 IU/L değişmekteydi. Karaciğer biyopsisi 2 hastaya (%18.2) yapıldı ve normal morfoloji saptandı. Kas biyopsisi 8 çocuğa (%72.7) yapıldı, 1 hastada distrofinopati ve 7 hastada musküler distrofi saptandı. Genetik test ile 2 erkek hastaya (%18.2) Becker müsküler distrofisi tanısı kondu. SONUÇ: Çocuklarda uzun süreli, nedeni açıklanamayan KCFT yüksekliği araştırılırken, musküler distrofi ayırıcı tanıda yer almalıdır. Serum CK düzeyinin temel tanı testlerine eklenmesi erken tanıya yardımcı olacağı gibi gereksiz incelemeleri de önleyecektir. |
6. | Pankreas Kitlelerinin Benign Malign Ayrımında Difüzyon Ağırlıklı MR Görüntülemenin Yeri The Role of Diffusion Weighted MR for Differentiation Between Benign and Malign Pancreatic Masses Mehmet Yağtu, Eren Turan, Çiğdem Öztürk Turandoi: 10.5505/jkartaltr.2014.94824 Sayfalar 191 - 199 AMAÇ: Bu çalışmada pankreas kitlelerinin, difüzyon ağırlıklı MR görüntüleme ile görünür difüzyon katsayısı (ADC) değerlerinin ölçülmesinin tanıya ve kitlelerin benign malign ayrımına katkısının değerlendirilmesi amaçlandı. YÖNTEMLER: Pankreas kitlesi olan 31 olgunun 31 adet kitlesine difüzyon ağırlıklı MR sekansı uygulandı. Aksiyal planda, single shot eko-planar spin eko sekansı ile her üç yönde (x, y, z), üç farklı b değerinde (b=0, b=500 ve b=1000 s/mm²) difüzyon duyarlı gradiyentler uygulanarak difüzyon ağırlıklı görüntüler ve b=500 değeri için ADC haritaları elde edildi. Verilerin istatistiksel olarak değerlendirmesi yapılırken gruplar arasındaki değişkenler için Mann-Whitney U testi kullanıldı. BULGULAR: Otuz bir pankreas kitlesinin 17 tanesi benign, 14 tanesi malign özellikteydi. Benign kitlelerin sekizi psödokist, sekizi indetermine, biri kitleyi taklit eden pankreatit oluşturuyordu. Malign kitleler ise sekizi adenokarsinom, üçü intraduktal papiller musinöz neoplazi, üçü orijini bilinmeyen malign hücrelerden oluşmaktaydı. ADC ölçümleri sonucunda en yüksek değerler psödokistler aitti. B=500 s/mm² değerinde benign kitlelerin ortalama ADC değeri, 2.12±0.56x10-3 mm2/s, malign kitlelerin ortalama 1.25±0.14x10-3 mm2/s olarak ölçüldü. SONUÇ: Benign lezyonların ortalama ADC değeri malign lezyonların ortalama ADC değeri ile karşılaştırıldığında; ADC ölçümlerinin pankreas kitlelerinin malign benign ayrımında anlamlı olduğu bulundu (p<0.05). |
7. | Acil İç Hastalıkları Servisine Hiponatremi Nedeniyle Yatırılan Hastalarda Etiyoloji ve Prognozun Geriye Dönük Değerlendirilmesi Retrospective Evaluation of Hyponatremia Etiology and Prognosis in Patients Hospitalized to Emergency Internal Medicine Service Seydahmet Akın, Sinan Kazan, Muhammet Emin Erdem, Didem Kılıç Aydın, Aslı Gözek Öcal, Mustafa Tekçe, Mehmet Aliustaoğludoi: 10.5505/jkartaltr.2014.56933 Sayfalar 200 - 202 AMAÇ: Hiponatremi acil servise başvurularda giderek artan sıklık gösteren, yüksek morbidite ve mortalite ile seyreden ciddi bir klinik durumdur. Çalışmamızda hastanemiz acil iç hastalıkları servisi’ne yatırılan hiponatremik hastaların etiyoloji ve prognozlarını değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEMLER: Şubat 2012-Temmuz 2013 tarihleri arasında hastanemiz acil iç hastalıkları servisi’ne yatırılan hiponatremili ardışık 118 hasta geriye dönük olarak değerlendirildi. Tüm hastaların demografik verileri, serum Na+ seviyeleri, volüm durumları, hiponatermiye yol açtığı belirlenen faktörler ve prognozları kayıt altına alındı. BULGULAR: Çalışmaya 57 erkek (%48.3), 61 kadın (%51.7) hasta alındı. Median yaş 68 olarak saptandı. Hastaların ortalama Na+ düzeyi 114.6±8.4 mEq/l olarak hesaplandı. Elli bir (%43.2) hastada normovolemik, 37 (%31.4) hasta hipervolemik, 30 (%25.4) hastada hipovolemik hiponatremi tespit edildi. Uygunsuz ADH sendromu hiponatremi nedenleri arasında ilk sırada saptandı. En yüksek mortalite oranı normovolemik hasta grubunda saptandı. SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları üçüncü basamak sağlık hizmeti veren kurumlarda en sık hiponatremi sebebinin hipotonik solüsyonlar değil uygunsuz ADH sendromu olabileceğini düşündürmektedir. |
8. | Kemoterapi Alan Hastalarda Depresyon Analizi: Tek Merkez Deneyimi Depression Analysis in Patients Treated with Chemotherapy: Single Center Experience Bala Başak Öven Ustaalioğlu, Huriye Öztürk, Hacer Er, Şerife Peker, Sevilay Yıldız, Selda Duman, Ömür Cantürk, Kenan Kocatürkdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.24482 Sayfalar 203 - 209 AMAÇ: Kanserli hastalarda depresyon en sık görülen psikiyatrik sorundur. Depresyonun erken tanı ve tedavisi, hastaların tedaviye uyumunu ve yaşam kalitesini artıracaktır. Biz kemoterapi alan hastalarımızda depresyon varlığı ve psikiyatrik destek gereksinimini değerlendirdik. YÖNTEMLER: Çalışmamızda, kemoterapi ünitemizde tedavi almak için gelen 155 hastayı değerlendirdik. Hastaların depresyon varlığını ve düzeyini belirlemek için Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullandık. Hastaların kişisel ve klinik özellikleriyle psikiyatrik destek gereksinimi arasındaki ilişkilerini ki-kare testi ile değerlendirdik. BULGULAR: Hastalarımızın yaş ortalaması 58 (21-78) idi. Hastalarımızın 61.9%’u erkek olup, çoğunluğu emekli idi. BDÖ’ye göre ortanca depresyon puanı 9 (0-41) olarak bulundu. Depresyon sınıflaması; %10.3 (n=16) ciddi, %10.3 (n=16) orta, %27.1 (n=42) hafif depresyondu. Geriye kalan 81 hastada (%52.3) depresyon saptanmadı. Metastaz varlığı ve aldığı kemoterapi şekli ve progresyon varlığı psikiyatrik tedavi gereksinimi ile ilişkili olarak bulundu (p<0.05). SONUÇ: Kanserli hastalarda depresyonun tanısı ve derecelendirmesi ile hastaya uygun psikiyatrik desteğin sağlanması kanser tedavisinin bir parçasıdır. Bu süreçte hastalara psikososyal destek sağlamak kemoterapi ünitesi ve onkoloji çalışanları için bir görev olmalıdır. |
9. | Tibia Diafiz Kırıklarının İntramedüller Çivilenmesi Sonrası Patellar Tendinosis Gelişmesi Üzerinde Vücut Kitle İndeksinin Etkisi The Effect of Body Mass Index on Developments Patellar Tendinosis After Intramedullary Nailing of a Tibial Shaft Fracture Gültekin Sıtkı Çeçen, Deniz Gülabi, Yiğit Erdağ, Halil Bekler, Güven Bulut, Seyit Ali Gümüştaşdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.99266 Sayfalar 210 - 214 AMAÇ: Tibia diafiz kırıklarının tedavisinde kullanılan intramedüller çivileme (İMÇ) sonrası patellar tendinit dizönü ağrılarının önde gelen nedenlerindendir. Çalışmamızda amaç opere İMÇ hastalarında kaynama sonrası hastalarda sağlam ve opere taraf arasındaki patellar tendon değişikliklerini MR görüntüleme ile karşılaştırmaktır. YÖNTEMLER: Çalışmamız Temmuz 2010 ile Eylül 2011 tarihleri arasında kliniğimizde tibia kırığı nedeniyle transpatellar yolla İMÇ uygulanmış dizönü ağrısı olan 12 hasta üzerinde yapıldı. Kırık kaynamasını takiben yapılan sağlam ve kırık taraf karşılaştırmalı MR görüntülemesi ortalama 19.9 ayda (14-28) yapıldı. Ölçümler belirlenen sabit anatomik bölgelerde yapıldı. Sagital plan ölçümleri patellar tendon 3 parça bölünüp, üst-orta-alt bölümler olarak değerlendirildi. BULGULAR: Kırık taraf sagital proksimal, orta, distal ölçümleri sağlam tarafa göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.01). Kırık taraf aksiyel ölçümleri de sağlam tarafa göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti (p<0.05). Opere taraftaki patellar tendon kalınlaşmalarının, tendon distaline doğru arttığı gözlendi. SONUÇ: Tibia diafiz kırığı nedeniyle İMÇ yapılan hastalarda dizönü ağrısı en sık gözlenen komplikasyonlardan biridir. Dizönü ağrı nedenlerinden biriside patellar tendondaki kalınlaşmadır. Bunu önlemek için nazik doku açılması ve oyma sırasında doku koruyucularının kullanılmasına özen gösterilmelidir. |
10. | Fototerapi Alarak Tedavi Edilen Yenidoğan Sarılıklı Bebeklerde Etiyolojiye Yönelik Geriye Dönük Bir Değerlendirme A Retrospective Evaluation of Etiology in Neonatal Jaundice İnfants Were Treated With Phototherapy Meliha Aksoy Okandoi: 10.5505/jkartaltr.2014.94834 Sayfalar 215 - 219 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, fototerapi alarak tedavi edilmiş olan indirekt hiperbilirübinemili hastalarda yenidoğan sarılığı etiyolojisini geriye dönük olarak değerlendirmektir. YÖNTEMLER: Fototerapi amacıyla hastaneye yatırılmış gestasyon haftası 37 ve üzeri olan 140 yenidoğan bebek çalışmaya dahil edildi. İstatistik programı olarak SPSS 16 kullanıldı. Gruplar arası fark değerlendirilmeler için Student-t testi kullanıldı. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. BULGULAR: Bütün hastalarda ortalama yatış bilirübin değeri 17.5±2.4 mg/dl, fototerapi için yatış günü ortalama 5.5±3.2 gün idi. Hastaların %28’inde (38 hasta) ABO grup uyuşmazlığı, %4.9’unda (7 hasta) Rh grup uyuşmazlığı, %3.5’inde (5 hasta) RH artı ABO grup uyuşmazlığı vardı. Hastaların %63’ünde (90 hasta) ABO ya da Rh grup uyuşmazlığı yoktu. Olguların %1.4‘ünde (2 hasta) G6PD aktivitesi eksikliği, %5’inde (7 hasta) idrar kültürü ile kanıtlanmış üriner sistem enfeksiyonu, %0.7’sinde (1 hasta) geçici TSH yüksekliği tesbit edildi. Olguların %12’sinde (17 hasta) beslenme yetersizliğine bağlı %10 ve üzeri kilo kaybı, hastaların %2.1‘inde (3 hasta) gastroenterit bulguları vardı. Tüm gruplarda ortalama yatış günü ve ortalama yatış bilirübin seviyeleri açısından anlamlı farklılık tespit edilmedi (p>0.05). SONUÇ: ABO ve Rh grup uyuşmazlığı sarılık sebebi olarak bilinmekle birlikte, üriner sistem enfeksiyonu, G6PD eksikliği ve özellikle beslenme yetersizliği sarılık sebebleri arasında önemini koruyarak devam etmektedir. |
11. | Transüretral Prostat Rezeksiyonu Sonrasında Erken Dönem Yaşam Kalitesindeki Değişiklikler Quality of Life Changes After Early Transurethral Resection of Prostate Nihal Büker, Sevgi Koç, Ö. Levent Tuncay, Raziye Şavkın, A. Ersin Zümrütbaşdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.45722 Sayfalar 220 - 224 AMAÇ: Son yıllarda yaşam kalitesinin her alanda giderek artan bir ilgi görmesi benign prostat hiperplazisinde (BPH) özellikle tedaviyi yönlendirmedeki rolü açısından önem kazanmaya başlamıştır. Bu nedenle çalışmamızda BPH’ye bağlı alt üriner sistem semptomları olan hastalarda prostatın transüretral yolla rezeksiyonu sonrasında yaşam kalitesindeki değişikliklerin incelenmesini amaçladık. YÖNTEMLER: Çalışmamıza Şubat 2010-Mayıs 2012 tarihleri arasında BPH nedeniyle transüretral prostat rezeksiyonu (TUR-P) uygulanan ve yaş ortalaması 66.70±8.92 yıl (49-82 yaş) olan 25 hasta alındı. Çalışma süreci içinde hastalarımızdan ikisi öldü ve çalışma 23 hastayla tamamlandı. Çalışmaya katılan hastalara TUR-P öncesi ve TUR-P sonrası üçüncü ayda Uluslararası Prostat Semptom Skoru (IPSS), Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği (HAD), Genel Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Form-36 (KF-36), Üriner Semptomlara Göre Yaşam Kalitesi Ölçeği uygulanarak herhangi bir fark olup olmadığı değerlendirildi. BULGULAR: TUR-P öncesi ve sonrası üçüncü aydaki değerlendirme sonuçları karşılaştırıldığında IPSS skoru (p=000), HAD-A (p=001), HAD-D (p=000), KF-36 alt ölçeklerinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde değişikliklerin olduğu gözlenmiştir. Üriner Semptomlara Göre Yaşam Kalitesi Ölçeği kötü, mutsuz kategorisinden orta ve iyiye doğru değişiklik göstermiştir. SONUÇ: TUR-P sadece klinik olarak etkili olmakla kalmayıp hastaların genel yaşam kalitelerini de olumlu yönde etkilemektedir. Geniş hasta çalışmalarında uzun dönem sonuçları değerlendirecek çalışmaların yapılması gerekmektedir. |
12. | İntrasitoplazmik Sperm İnjeksiyonu Sikluslarında İptal Nedenleri Our Reasons for Cancellation During Intracytoplasmic Sperm Injection Cycles Zehra Sema Özkan, Mustafa Ekinci, Hüseyin Timurkan, Ekrem Sapmazdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.71501 Sayfalar 225 - 229 AMAÇ: Yardımcı üreme teknikleri (YÜT) ile tedaviye alınan çiftlerde tedavinin yarıda bırakılması nadir görülen bir durum değildir. Stimülasyonun yarıda bırakılması veya embriyo transferine gidilememesi birçok farklı nedene bağlı olabilir. Bu yazıda Tüp Bebek Ünitemizde iptale giden olgularımızın özelliklerini irdeledik. YÖNTEMLER: Hastanemiz Tüp Bebek Ünitesi’ nde Mayıs 2010- Ekim 2012 tarihleri arasında tedaviye alınan 554 çiftin kontrollü overyan hiperstimülasyon-intrasitoplazmik sperm injeksiyonu (KOH-ICSI) tedavilerinin retrospektif analizi yapıldı. BULGULAR: KOH-ICSI siklusuna alınan 554 çiftin 71’ inde embriyo transferi yapılamadı. Bu 71 vakanın ortalama kadın yaşı, infertilite süresi ve daha önceki deneme sayıları sırasıyla 34.2± 6.1 yıl, 9.4±6.7 yıl ve 1.4±0.7 idi. 31 vaka ile iptalin en sık sebebi testiküler sperm ekstraksiyonunda (TESE) sperm bulunamaması idi. Ardından 17 total fertilizasyon başarısızlığı ve 8 boş folikül sendromu vakaları 2. ve 3. en sık iptal nedenleri idi. Geriye kalan 15 vakanın iptal nedenlerini ise matür oosit yokluğu (6 vaka), folikül gelişiminin olmaması (2 vaka), fragmanlı embriyo (3 vaka), overyan hiperstimülasyon sendromu (1 vaka), prematür luteinizasyon (1 vaka), prenatal genetik tanıda sağlıklı embriyo olmaması (1 vaka) ve kemoterapi öncesi total embriyo dondurulması (1 vaka) olarak tespit ettik. SONUÇ: ICSI sikluslarında en sık iptal nedeni TESE’de sperm çıkmayan azoospermi vakaları olarak görünmektedir. |
OLGU SUNUMU | |
13. | Nadir Bir Radikülopati Nedeni; Lomber Zigapofizyal Eklem Sinoviyal Kisti A Rare Cause of Radiculopathy; Lumbar Zygoapophyseal Joint Synovial Cyst Aylin Sarı, Osman Sümengendoi: 10.5505/jkartaltr.2014.48030 Sayfalar 230 - 232 Sinoviyal kistler genellikle tendon kılıfı ve periartiküler yapılarda yerleşim gösterirler. Spinal kanalda sinoviyal kistler nadiren gözlenir ve bunlar sinoviyal kılıfın kistik genişlemeleridir. Servikal ve torakal bölgelerde de görülmekle birlikte en sık görüldükleri yer lomber bölgedir. Bu yazıda lomber zigapofizyal eklem sinoviyal kisti nedeni ile radikülopati yakınmaları bulunan, fizik tedavi ve faset eklem enjeksiyonu ile yakınmaları tamamen düzelen bir olgu sunuldu. |
14. | Hipokalemik Periyodik Paralizi Olgusu Hypokalemic Periodic Paralysis Case Cemil Adaş, Uygar Utku, Besime Utku, Hilal Adaşdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.74755 Sayfalar 233 - 234 Hipokalemik periyodik paralizi kas güçsüzlüğü atakları ile seyreden ve tedavi edilmediği zaman ölümcül olabilen nadir bir hastalıktır. Otuz altı yaşındaki erkek hasta hastanemiz acil servisine bacaklarda kas güçsüzlüğü ile başvurdu. Dört ay önce benzer şikayeti olan hasta 16 saat içerisinde kendiliğinden iyileşmişti. Acil rutin kan testlerinde serum potasyum seviyesi belirgin düşük saptandı. Kliniği potasyum yerine koyma tedavisi ile kısa sürede tamamen düzeldi. Nadir görülen olgu; acil servise ani gelişen kas güçsüzlüğü ile gelen hastalarda akılda bulundurulması amacıyla sunulmuştur. |
15. | Primer Dalak Kist Hidatiği; İki Farklı Olgu, İki Farklı Klinik Primary Splenic Hydatid Cyst; Two Different Cases - Two Different Clinic Presentations Mustafa Özsoy, İsmail Özsan, Bahadır Celep, Yüksel Arıkandoi: 10.5505/jkartaltr.2014.78736 Sayfalar 235 - 238 Ekinokokkozis, diğer adı ile kist hidatik hastalığının etkeni Ekinokokus granülosus’dur. Tanı ve tedavisindeki ilerlemelere rağmen hastalık halen Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta ve Doğu Avrupa, Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika gibi endemik ülkelerde ciddi sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Hastalık en sık karaciğeri ve akciğeri etkilemekle birlikte dalak üçüncü sıklıkta etkilenen organdır. Dalak tutulumu genellikle karaciğer ve akciğer tutulumu ile birliktelik göstermektedir. Dalağın primer izole tutulumu oldukça nadir görülür. Hastalar genellikle semptomsuzdur. Farklı nedenlerle yapılan incelemeler esnasında rastlantısal olarak tanı koyulur. Bu makalede oldukça nadir rastlanan izole dalak kist hidatikli iki olguyu ve normalden farklı klinik presentasyonlarını sunmayı amaçladık. |
16. | Hipergonadotropik Hipogonadizmin Nadir Bir Nedeni Olarak Ullrich Turner Sendromu: Olgu Sunumu A Rare Cause of Ullrich Turner Syndrome of Hypergonadotropic Hypogonadism: A Case Report Dilek Benk Şilfeler, Atilla Karateke, Selin Tertemiz, Serdar Kenan Dolapçıoğlu, Arif Güngören, Ali Ulvi Hakverdi, Ali Baloğludoi: 10.5505/jkartaltr.2014.08769 Sayfalar 239 - 241 Turner sendromlu 45XO/46XY mozaikliği, nadir görülen kromozomal bir anomalidir. Yaklaşık 1/10.000‘de bir görülen bu mozaismin fenotip yansımaları normal bir erkekten, klasik Ullrich-Turner Sendromuna (UTS) kadar değişen çeşitliliktedir. Primer amenore şikayeti ile kliniğimize başvuran hastanın yapılan kromozom analiz sonucu 45XO/46XY olarak geldi. |
17. | Ekstratestiküler Lipom Olgusu A Case of Extratesticular Lipoma Nuri Havan, Osman Köse, Duygu Yegül, Hakan Kefelidoi: 10.5505/jkartaltr.2014.74436 Sayfalar 242 - 244 Ekstartestiküler lipom nadir görülen selim bir mezenkimal tümördür. Otuz beş yaşında hasta skrotumda ağrısız şişlik şikayeti ile başvurdu. Tanı amaçlı ultrason ve manyetik rezonans görüntüleme yapıldı. Rezeksiyon sonrası histopatolojik tanısı ekstratestiküler lipom geldi. Nadir görülen bu olgumuzu sunmayı amaçladık. |
18. | Spontan Glob Subluksasyonu Spontaneous Globe Subluxation Musa Musaoğlu, Titap Yazıcıoğlu, Yusuf Özertürkdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.85547 Sayfalar 245 - 247 Spontan glob subluksasyonu orbitanın nadir görülen bir komplikasyonu olup dramatik tarzda oluşur. Globun öne doğru yer değiştirmesiyle karakterize olan bu durumda globun ekvatoru, retrakte göz kapaklarından dışarı çıkar. Bu olgumuzda göz dibi muayenesi için tropicamid %0.1’lik damla göze damlatılırken sağ göz alt ve üst kapakların aralanması esnasında şiddetli basınç hissi ve görme kaybı ile birlikte globun aniden öne subluksasyonu gelişti. Daha sonra globun yavaşça geriye doğru çekildiğini gördü. Bir-iki dakikalık bu zaman süreci sonunda hasta rahatlamış, görme fonksiyonları normale dönmüş ve ağrı hissi ortadan kalkmıştı. Konjonktivada minimal hiperemi dışında gözde bir patoloji gelişmedi. |
19. | Prepisyumda Kene: Olgu Sunumu Tick on Prepuce: Case Report Mustafa Yücel Boz, Oktay Akça, Ahmet Selimoğlu, Kadir Demir, Mustafa Bilal Hamarat, Mehmet Kutlu Demirkoldoi: 10.5505/jkartaltr.2014.42243 Sayfalar 248 - 450 Kırım-Kongo kanamalı ateşi (KKKA), viral hemorajik ateş sendromları arasında yer alan zoonoz karakterli bir enfeksiyondur. Hayvanlarda insanlara nazaran daha yaygın olmakla birlikte sporadik olgular veya salgınlar halinde insanlarda da görülebilmektedir. Tanı virüsün üretilmesi, virüse karşı oluşan antikorların saptanması ya da moleküler yöntemlerle konulur. Bu makalede prepisyumda kene saptanan, Kırım-Kongo kanamalı ateşi şüphesi ile sünnet uygulanan olgu sunulmuştur. |
20. | Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Tedavisinde Sisplatin Kullanımı Sırasında Gelişen Akut İskemik İnme: Olgu Sunumu Acute Ischemic Stroke Developing in the Course of Cisplatin Treatment of Small Cell Lung Cancer: A Case Report Nesrin Helvacı Yılmaz, Sinem Atik Güngör, Taflan Sahlepçidoi: 10.5505/jkartaltr.2014.26937 Sayfalar 251 - 253 Kemoterapötik ilaçlar sıklıkla venöz, daha nadiren de arteriyel tromboembolik olaylara sebep olmaktadır. İskemik inme, bildirilen nadir komplikasyonlardan olup post-kemoterapi iskemik inme insidansı %0.137, iskemik inme ile komplike olan kemoterapi siklusu sıklığı %0.035’dir. Birçok kanser tipinde ilk tercih olarak kullanılan sisplatin ise iskemik inmeye en sık neden olan ilaçtır. Bu yazıda, sisplatin tedavisi esnasında iskemik inme gelişen küçük hücreli akciğer kanserli bir olgu sunuldu. |
21. | Akut Kolonik Obstrüksiyonda Stent Uygulaması Sonrasında Laparoskopik Sigmoid Rezeksiyon: Olgu Sunumu Laparoscopic Sigmoid Resection After Placement of Stent for Acute Colonic Obstruction: Report of a Case Tuba Atak, Yusuf Erkan Kılıç, Kadri Güler, Barış Bayraktar, Kıvılcım Orhundoi: 10.5505/jkartaltr.2014.99422 Sayfalar 254 - 256 Akut mekanik kolon obstrüksiyonları kolorektal acil hastalıkların yaklaşık %30’unu oluşturmaktadır. Akut sol kolon obstrüksiyonları sıklıkla malignite nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Cerrahi tedavide birçok seçenek mevcut olup yüksek morbidite ve mortalite ile ilişkilidir. Geçici veya kalıcı stoma ile sonuçlanarak hastaların hayat kalitesinde anlamlı ölçüde düşüşe neden olmaktadır. Bu yazıda, akut kolonik obstrüksiyon tespit edilen ve stent uygulamasından sonra elektif laparoskopik sigmoid rezeksiyon uygulanan bir olgu sunulmaktadır. Kolon kaynaklı tümör nedeniyle oluşan obstrüksiyonlarda stent uygulanması ilk dekompresyonu sağlayıp stomadan kaçınmayı sağlamakta ve acil operasyonu mekanik bağırsak hazırlığı sonrasında planlı ve güvenli cerrahiye çevirmektedir. |
DERLEME | |
22. | Akciğer Kanserli Geriatrik Hastalarda Tedavi Yaklaşımı Treatment Approach for Lung Cancer of Geriatric Patients Şule Karabulut Gül, Alpaslan Mayadağlı, Mahmut Gümüşdoi: 10.5505/jkartaltr.2014.04900 Sayfalar 257 - 260 Kanser tanısı konulan hastalarda geriatrik yaş grubunun oranı her geçen gün artmaktadır. Yeni tanı alan küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaların yaklaşık %30-40’ı 70 yaş üzerindedir. Yaşlı hastaların genel durum bozuklukları ve tedaviyi tolere edememeleri nedeni ile bu grup hastalara genellikle destek tedavi uygulanmaktadır. Yaşlı hastalarda özellikle komorbidite ve performans esas belirleyicidir ve kapsamlı bir geriatrik değerlendirme yapılarak tedavi kararı bireysel olarak verilmelidir. Çalışmalarda 70 yaş üstüne yer verilmemiştir ve sınırlı sayıda geriye dönük verilere dayanan sonuçlar vardır. Yaşlı hastalarda tedavi ile ilgili doğru çıkarımlar yapabilmek için yalnızca ileri yaş grubuna yönelik düzenlenmiş faz III randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. |