ARAŞTIRMA MAKALESI | |
1. | Ankaferd "Blood Stopper"in tükrük bezi kanamasında etkinliği Effectiveness of Ankaferd Blood Stopper on salivary gland bleeding Cenk Evren, Fikret Çınar, Selda Sarıkaya, Atilla Alpay, Sibel Bektaşdoi: 10.5505/jkartaltr.2012.50479 Sayfalar 1 - 5 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Ankaferd “Blood Stopper”in (ABS) tükrük bezi dokusu üzerinde kanama durdurucu etkisini incelemektir. YÖNTEMLER: Çalışmada 15 erişkin Wistar Albino cinsi sıçan kullanıldı. Uygun diseksiyon işlemi sonrasında sağ submandibuler glandları tam kat kesilip 0.2 cc ABS damlatıldı. Sol glanda da aynı kesi işlemi sonrasında salin emdirilmiş tampon ile baskı yapıldı. İki tarafın kanama süreleri ölçüldü. BULGULAR: Kanama zamanı ABS uygulanan tarafta 21.9±8.9 saniye, salin emdirilmiş tampon ile baskı yapılan tarafta 89.8±33.9 saniye olarak bulundu. ABS uygulanan tarafta kanama zamanı anlamlı olarak kısa bulundu. SONUÇ: Yeni bir hemostatik ajan olarak ABS’nin tükrük bezlerinde kanamayı kontrol etmek için potansiyel bir yararı olabilir. Doku üzerinde histopatolojik etkilerini incelemek, olası toksik etkilerini belirlemek için daha çok ileriye dönük kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır. |
2. | Alt gastrointestinal cerrahide stoma tercihi ne olmalı? Which kind of stoma should be chosen in lower gastrointestinal surgery? Mehmet Karabulut, Murat Gönenç, Mustafa Uygar Kalaycı, Koray Baş, Osman Köneş, Ali Kocataş, Halil Alışdoi: 10.5505/jkartaltr.2012.78557 Sayfalar 6 - 10 AMAÇ: Bu çalışmada, İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde son altı yılda alt gastrointestinal sistemde stoma uygulaması yapılan hastalar değerlendirildi. YÖNTEMLER: Mayıs 2005 - Mayıs 2011 tarihleri arasında alt gastrointestinal sistem hastalıkları nedeniyle acil ve elektif olarak stoma uygulanan 201 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların endikasyonu, tercih edilen stoma tipi, cerrahi komplikasyonlar, kapatılma süreleri ve kapatma ameliyatlarından sonra görülen komplikasyonlar geriye dönük olarak değerlendirildi. BULGULAR: Stoma yapılan 201 hastanın %60’ı erkek ve yaş ortalaması 70.5 (dağılım, 18-87 yaş) idi. Stoma uygulamasının %82.5’i acil ameliyatlarda yapıldı. En sık endikasyon rektosigmoid malignite cerrahisi idi (%52). En sık tercih edilen stoma çeşidi uç kolostomi idi (%27). Tüm stomaların %10’unda stenoz, iskemi, prolapsus, parastomal herni ve retraksiyon gibi komplikasyonlar görüldü. Stomaya ait komplikasyonlar en sık uç kolostomide görüldü. Stomaların %43’ü çeşitli nedenlerle kapatılamadı. En sık görülen neden hastaların kapatılma öncesi hayatlarını kaybetmeleri idi (%53). Stoması kapatılan hastaların %30’unda komplikasyon gelişti. En sık görülen komplikasyon yara yeri enfeksiyonu idi ve en sık uç kolostomi kapatılması sonrasında görüldü. En az komplikasyon saptırıcı tipte enterostomilerde izlendi. SONUÇ: Stoma komplikasyon oranı yüksek bir işlemdir. Bu sebeple alt gastrointestinal sistem cerrahisinde primer anastamoz öncelikle düşünülmeli, stoma ihtiyacı olan hastalarda saptırıcı enterostomi tercih edilmelidir. |
3. | Radyasyon onkolojisi kliniği çalışanlarında depresyon ve tükenmişlik düzeylerinin sosyodemografik özelliklerle ilişkisinin değerlendirilmesi Evaluation of the relation between sociodemographic characteristics and depression and burnout levels of health workers in the radiation oncology clinic Şule Karabulut Gül, Hakan Levent Gül, Ahmet Fatih Oruç, Duygu Gedik, Alpaslan Mayadağlı, Atınç Aksu, Beyhan Ceylaner Bıçakçıdoi: 10.5505/jkartaltr.2012.05025 Sayfalar 11 - 17 AMAÇ: Bu çalışmada, radyasyon onkolojisi bölümü çalışanlarının tükenmişlik ve depresyon düzeyleri ile bunlarla bağlantılı olabilecek sosyodemografik etkenler incelendi. YÖNTEMLER: Çalışmaya kliniğimizde calışmakta olan 36 kişi dahil edildi. Katılanların sosyodemografik özelliklerini belirlemek için bir kişisel bilgi formu hazırlandı. Veri toplama amacı ile Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Maslach Tükenmişlik Ölçeği kullanıldı. BULGULAR: BDÖ puan sonuçlarına göre 1 kişide (%2.8) orta derecede depresyon saptandı. Maslach toplam puanı ile BDÖ puanı arasında anlamlı doğrusal korelasyon bulundu. Çalışmamızda süreğen hastalığı olanlarda olmayanlara göre kişisel başarı (KB) puanları arasında anlamlı fark (p=0.04), duyarsızlaşma (D) değerinde ise iki grup arasında anlamlıya yakın (p=0.06) sonuç elde edildi. Kişisel başarı işyeri koşullarını yetersiz bulanlarda ortamı klasik bulanlara göre anlamlı fark gösterdi (p=0.003). Kişilik yapısı ile de KB değerleri arasında anlamlı fark saptandı. SONUÇ: Onkoloji bölümünde çalışan sağlık personeli ruhsal olarak zorlanmaktadır, bu alanda daha fazla sayıda çalışanı kapsayacak yeni çalışmalar yapılmalıdır. Sağlık personelinin yaşam kalitesinin artırılmasının sağlanması ile verimlilik daha da artacaktır. |
4. | Üç porttan laparoskopik kolesistektomi deneyimi Effects of patients with three port laparoscopic cholecystectomy Burhan Hakan Kanat, Mustafa Girgindoi: 10.5505/jkartaltr.2012.24392 Sayfalar 18 - 20 AMAÇ: Bu çalışmada, semptomatik safra kesesi taşı nedeniyle üç porttan laparoskopik kolesistektomi (LK) yapılan olgular geriye dönük olarak incelendi ve üç port LK’nın güvenliği araştırıldı. YÖNTEMLER: Semptomatik safra kesesi taşı nedeniyle LK yapılan toplam 32 hasta geriye dönük olarak incelendi. Hastalarda dördüncü port gereksinimi, ameliyat süresi, ve komplikasyon oranları incelendi. BULGULAR: Olguların 24’ü (%75) kadın, 8’i (%25) erkekti. 32 hastanın 29’una (%90.6) üç porttan güvenli bir şekilde LK uygulandı. Üç (%9.4) olguda dördüncü trokar gereksinimi oldu. Hiçbir olguda safra fistülü, safra sızıntısı veya safra yolu yaralanması gibi majör komplikasyonlar ya da mortalite izlenmedi. SONUÇ: Semptomatik kolelithiyazisli hastalarda uygulanan 3 port LK’nin güvenli olduğu ve morbiditeyi artırmadığı görüldü. |
5. | Sağlıklı term ve preterm yenidoğanlarda tiroid fonksiyonlarının karşılaştırılması Comparison of thyroid functions in healthy term and preterm neonates Öznur Küçük, Suat Biçer, Filiz Bakar, Gülay Çiler Erdağ, Tuba Giray, Defne Çöl, Ayça Vitrineldoi: 10.5505/jkartaltr.2012.85619 Sayfalar 21 - 24 AMAÇ: Sağlıklı term ve preterm yenidoğanların tiroid fonksiyonlarının incelenmesi ve preterm ve term bebeklerin tiroid hormon düzeylerinin karşılaştırılması planlandı. YÖNTEMLER: Sağlıklı term (≥37 gebelik haftası) ve sağlıklı preterm (<37 gebelik haftası) yenidoğanların postnatal üçüncü günlerinde alınan tiroid stimulan hormon (TSH) ve serbest tiroksin düzeyleri geriye dönük değerlendirildi. Çalışmaya annelerinde tiroid hastalığı olan bebekler, sepsis, solunum güçlüğü, asfiksi vb. hastalık nedeniyle yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen bebekler ve <31 haftalık preterm bebekler alınmadı. BULGULAR: Toplam 371 yenidoğan incelendi. Bebeklerin 190’ı (%51) erkek ve 181’i (%49) kız idi. TSH değerleri bakımından gruplar arasında fark saptanmadı (p>0.05). Term olguların ortalama serbest tiroksin değeri preterm olgulardan anlamlı derece yüksekti (p<0.05). Gruplar arasında ortalama serbest tiroksin değerleri bakımından anlamlı farklılık gözlendi. SONUÇ: Sağlıklı pretermlerde sağlıklı term bebeklere göre hipotiroksinemi saptanmıştır. |
6. | Glioblastome multiformede tedavi seçenekleri ve yaşam sürelerine etkileri Treatment options and effects of survival in glioblastoma multiforme Ali Yılmaz, Filiz Altuğ, Engin Düz, Bayram Çırakdoi: 10.5505/jkartaltr.2012.26818 Sayfalar 25 - 29 AMAÇ: Glioblastoma multiforme (GBM) yetişkinlerde en sık görülen maling primer beyin tümörüdür. Tanı ve tedavisi oldukça zordur. Sık görülmesine rağmen GBM’de tedavi seçenekleri çok fazla değişmemiştir. Bu çalışma, GBM’li hastalarda tedavi seçeneklerinin yaşam sürelerine etkisini incelemek amacıyla planlandı. YÖNTEMLER: Bu çalışmada nöroşirürji kliniğinde tanı, tedavi ve izlemleri yapılan 32 GBM’li hasta (16 erkek, 16 kadın) geriye dönük olarak değerlendirildi. Olgulara hastalık hakkında ve uygulanan tedavi yöntemleri hakkında bilgi verildi. Hastaların performans durumunu belirlemek için Karnofsky performans skalası kullanıldı, sağkalım süreleri kaydedildi. BULGULAR: Hastaların yaş medyan değeri 64 yıl, takip süresi medyan değeri 7.5 ay ve performans ortalaması 59.06±9.95 olarak bulundu. SONUÇ: Bu çalışmanın sonucunda GBM’li hastalarda, hastaların performans durumlarının prognostik faktörleri etkilediği görülmüştür. |
OLGU SUNUMU | |
7. | Kemoterapi ve radyoterapi sonrasında gelişen Stevens-Johnson sendromlu bir olgu A case with Stevens-Johnson syndrome after chemotherapy and radiotherapy Demet Çiçek, İhsan Okur, Enis Ertürkler, Rahime İnci, Selma Bakar Dertlioğlu, İbrahim Kökçamdoi: 10.5505/jkartaltr.2012.62634 Sayfalar 30 - 34 Stevens-Johnson sendromu yüksek ateş, pürülan konjunktivit, eroziv stomatit ve jeneralize ekzantemli cilt lezyonları ile kendini gösteren bir hastalıktır. Etyolojide özellikle ilaçlar, enfeksiyon ajanları, karsinomlar, lösemiler ve kollajen doku hastalıkları gibi pek çok faktörün rol oynadığı bilinmektedir. Radyoterapi bu hastalığın etyolojisinde yer alan nadir nedenlerden biridir. Ancak radyoterapinin tek başına bir etken olup olmadığı konusu henüz daha aydınlatılmamıştır. Nazofarenks epidermoid karsinomu nedeniyle dosetaksel ve sisplatin kemoterapisi ile eş zamanlı radyoterapi alan ve radyoterapinin 34. gününde özellikle radyasyon uygulanan bölgede başlayarak tüm vücuda yayılan eritem, bül, yer yer erode alanlar ve hemorajik kurutlar, konjuktival hiperemi gelişen hastayı sunuyoruz. |
8. | Sinonazal yol primer mukozal malign melanomu: Olgu sunumu Sinonasal tract primary mucosal malignant melanoma: Case report Ahmet Fatih Oruç, Şule Karabulut Gül, Alpaslan Mayadağlı, Naciye Özşeker, Hüseyin Tepetam, Duygu Gedik, Kemal Ekici, Şükran Kayıpmazdoi: 10.5505/jkartaltr.2012.53244 Sayfalar 35 - 40 Sinonazal yol mukozal malign melanomları olduça nadirdir, tüm mukozal malign melanomların %0.3-2’sini, baş boyun tümörlerinin ise %4’ünü oluşturur. Her iki cinste ileri yaşlarda görülür ve kötü prognozludur. Cerrahiyle beraber radyoterapi ve/veya kemoterapi tercih edilir. Lokal nüks oldukça sıktır ve aynı zamanda nüksetme tedavi başarısızlığının en önemli sebebidir. Kliniğimize tek taraflı burun tıkanıklığı ve burun kanaması şikayetiyle başvuran 76 yaşında kadın hastanın paranazal bilgisayarlı tomografisinde sinonazal yolda kitle görüldü. Kitlenin histolojik incelemeside malign melanom tanısı aldı. |
9. | Soliter pulmoner nodül olarak saptanan intralober pulmoner sekestrasyon vakası An intralobar pulmonary sequestration case detected as a solitary pulmonary nodule Ayşe Havan, Aslıhan Altın, Nesrin Kıral, Ali Fidan, Sevda Şener Cömert, Benan Çağlayandoi: 10.5505/jkartaltr.2012.57060 Sayfalar 41 - 44 Pulmoner sekestrasyon, akciğerin nadir görülen konjenital bir malformasyonudur. Normal bronkopulmoner sistemden köken alan ve aberran sistemik arterden kanlanan, fonksiyone olmayan akciğer dokusu ile karakterizedir. İntralober ve ekstralober olmak üzere iki tipi vardır. İntralober pulmoner sekestrasyonlar visseral plevra ile, ekstralober pulmoner sekestrasyonlar ise kendine ait bir plevra ile çevrilidir. Radyolojik olarak pnömonik infiltrasyon, kistik görünüm ve daha nadir olarak nodül ve kitle görüntüleri verebilir. Polikliniğimizde soliter pulmoner nodül nedeniyle tetkik edilen hastaya intralober pulmoner sekestrasyon tanısı konuldu. Bu vaka soliter pulmoner nodül ayırıcı tanısında pulmoner sekestrasyonların alınması gerektiğini vurgulamak için yayınlandı. |
10. | Desendan nekrotizan mediastinit: Nadir bir olgu Descending necrotizing mediastinitis: A rare case Tülin Durgun Yetim, Şemsettin Okuyucu, Sabahat Genç Akoğlu, Ali Balcı, Güldem Ekşidoi: 10.5505/jkartaltr.2012.30932 Sayfalar 45 - 48 Desendan nekrotizan mediastinit (DNM) nadir, fakat yüksek oranda ölümcül seyreden bir durumdur. Sıklıkla orofarenjeal veya odontojenik şiddetli enfeksiyonlara bağlı gelişen bir komplikasyondur. Kliniğe, DNM tablosu ile başvuran 50 yaşında kadın hastada trakeaotomi açılarak, transservikal girişimle boyundaki apse drene edildi. Apse lojundaki nekrotik dokulara debridman uygulandı. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde ampiyem poşları oluşması ve retrofarinjeal bölgeden cerahat içeriğinin mediastene yayılımı olması üzerine dekortikasyon ve ampiyemektomi yapıldı. Mediastinal plevra açılarak mediasten temizlendi. Hasta sorunsuz olarak taburcu edildi. Derin boyun enfeksiyonuna ikincil gelişen DNM’li olgu nadir görülmesi ve başarılı tedavisi nedeniyle literatür eşiğinde sunuldu. |
DERLEME | |
11. | Heterotopik ossifikasyon ve tedavi yaklaşımı Heterotopic ossification and treatment approach Alpaslan Mayadağlı, Güven Bulut, Kemal Ekicidoi: 10.5505/jkartaltr.2012.52533 Sayfalar 49 - 55 Heterotopik ossifikasyon normalde ossifiye olmaması gereken bir dokuda yeni kemik oluşumu ile karakterize olan bir antitedir. İlk defa 1918 yılında Dejerine ve Ceillier tarafından, “paraosteoartropati” terimi ile tanımlanmıştır. Heterotopik ossifikasyon travmatik beyin yaralanmaları ve omurilik yaralanmaları sonrası da oldukça sık görülen bir komplikasyondur. Genel olarak travma heterotopik ossifikasyon insidansını arttırır. Heterotopik ossifikasyon nörojenik heterotopik ossifikasyon, travmatik heterotopik ossifikasyon, miyozitis ossifikans progresiva olarak genelde üç grupta incelenir. Heterotopik ossifikasyon genellikle büyük eklemlerde görülür. Heterotopik ossifikasyonun tedavi seçenekleri arasında eklem hareket açıklığının korunması, ilaç tedavisi (antienflamatuvar ilaçlar), radyoterapi ve cerrahi eksizyonu yer almaktadır. Heterotopik ossifikasyonda tedaviden çok profilaksi daha önemlidir. Steroid olmayan antienflamatuvar ilaçlardan özellikle indometazin profilakside kullanılır. Heterotopik ossifikasyonda cerrahi rezeksiyon maturasyon tamamlandıktan sonra uygulanabilir. Heterotopik ossifikasyon gelişme riski yüksek olan hastalarda profilaktik radyoterapi uygulanması antiinflamatuvar ilaçlardan daha etkilidir. |