E-ISSN : 2587-1404
ISSN    : 2587-0998

Hızlı Arama




SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 34 (1)
Cilt: 34  Sayı: 1 - 2023
1. 
Front Matter 2023-1
Front Matter 2023-1

Sayfalar I - VIII

ARAŞTIRMA MAKALESI
2. 
Trakeal stenoz nedenli hastane başvurularının pandemi sırasında ve öncesinde karşılaştırılması
Comparison of Hospital Presentations Due to Tracheal Stenosis Before and During the COVID-19 Pandemic
Ummahan Dalkılınç Hökenek, Jülide Sayın Kart, Fatıh Dogu Geyik, Gülten Arslan, Kemal Saracoglu, Recep Demirhan
doi: 10.14744/scie.2023.25348  Sayfalar 1 - 7
GİRİŞ ve AMAÇ: Uzun süreli invaziv mekanik ventilasyon trakeal stenozun (TS) ana nedenidir. COVID-19 pandemisi boyunca uzun süreli invaziv mekanik ventilatör desteği altında tedavi gören hasta sayısı da artmıştır. Bu çalışmanın amacı pandemi dönemi öncesi ve sonrası TS nedenli hastane başvurlarının incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma Ekim 2017–Ekim 2022 yılları arasındaki beş yıllık dönemde retrospektif, gözlemsel olarak tasarlanmıştır. Trakeal stenoz nedenli hastaneye başvuran tüm hastalar, hastane otomasyon sisteminden taranmıştır. Verisine ulaşılamayan, eksik ya da yanlış bilgi içeren, tedavi ve takip amaçlı başka hastaneye nakil edilen hastalar çalışmadan dışlandı. Hastalar pandeminin başladığı Mart 2020 öncesi ve sonrası olarak pandemi öncesi (PÖ) ve pandemi sonrası (PS) olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların yaşı, cinsiyeti, başvuru şekli, başvuru şikayeti, komorbiditeleri, trakeal stenoz etyolojisine dair bilgiler, yoğun bakım yatışı, mekanik ventilatör ile tedavi ihtiyacı, mekanik ventilatör ile tedavi süresi, trakeostomi varlığı, geçirilmiş cerrahi müdahale varlığı, tedavi şekli veri formuna kaydedildi. Tüm değişkenler pandemi öncesi ve sonrası şeklinde kıyaslandı. İstatistiksel analizler için SPSS version 25 istatistik paket programı kullanılmıştır. Yapılan tüm testler için anlamlılık düzeyi 0.05 olarak alınmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya dahil edilen TS tanılı hasta sayısı 60 olup, 21’i PÖ, 39’u ise PS tedavi gören hastalardır. Hastaların 40’ı erkek, 20’si kadındır ve yaşları 3 ile 77 arasında değişmektedir. PÖ dönemde ortalama olarak 5.25 olan başvuru sayısı PS döneminde 13’e çıkmış ve sonuçta COVID-19 nedeniyle başvuru sayısı 2.47 kat artmıştır. Gruplar incelendiğinde PS dönemde ortalama yaş, diabetes mellitus ve hipertansiyon varlığı, stridor bulunması, dilatasyon ve stent uygulaması artmıştır (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuçlarımıza göre COVID-19 enfeksiyonu sebebiyle artmış invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı, trakeal stenoz görülme sıklığını da arttırmıştır. Bulgularımıza göre, hastaların COVID-19 enfeksiyonu ve invaziv mekanik ventilasyon öyküsü sorgulanarak potansiyel trakeal stenoz vakaları predikte edilebilir.

3. 
NonBilier Akut Pankreatit Nedeni ile Klinik Takibi Yapılan Hastaların Prognoz Değerlendirmesinde Ranson Kriteri ve HAPS Skorunun Karşılaştırılması
Comparison of Ranson Criteria and HAPS Score for Prognosis of Patients with Clinical Monitoring due to Non-biliary Acute Pancreatitis
Zeynep Koç, Seydahmet Akın, Banu Boyuk, Özcan Keskin
doi: 10.14744/scie.2022.03789  Sayfalar 8 - 11
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda non-bilier akut pankreatit (AP) olgularında HAPS skorunun güvenirliğinin; yaygın, sık kullanılan ve güvenilir bir skorlama sistemi olan Ranson skoru ile prognoz tahmini açısından karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2016–Haziran 2021 arasında klinik takibi yapılan yaş ortalaması 48 olan Non Bilier AP tanılı 73 hasta çalışmaya dahil edildi. Ranson ve HAPS skoru ile klinik seyirleri mukayese edildi. Klinik seyirde yatış süreleri, nihai son karar ve lokal ya da sistemik komplikasyon varlığı değerlendirildi.
BULGULAR: HAPS ve Ranson skorun mukayese edildiğinde hastaların prognoz tahmininde istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmemiştir (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Güvenirliği yüksek bir skorlama sistemi olan Ranson skorlama sistemi 48 saatte tamamlanmakta olup HAPS skoru ise hastanın ilk klinik kabulünde değerlendirilen 3 kriter ile hesaplanmaktadır. Kullanım kolaylığı olan HAPS skoru gerek hafif gerekse şiddetli olgularda prognoz tahmininde Ranson skoru kadar güvenilir tespit edilmiş olup Ranson skorunun kullanılmayacağı durumlarda NonBilier AP olgularında prognoz tahmininde güvenle kullanılabilir.

4. 
Palpe Edilemeyen Meme Lezyonlarının Eksizyonunda Tel ve Radyoaktif Madde ile İşaretleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması
Comparison of Radio-guided Occult Lesion Localization (ROLL) and Wire-guided Localization in Non-palpable Breast Lesions
Fırat Mülküt, Mehmet Eser, Aytaç Emre Kocaoğlu, Mehmet Mustafa Altıntaş, Noyan ilhan, Cem Batuhan Ofluoğlu
doi: 10.14744/scie.2022.59489  Sayfalar 12 - 17
GİRİŞ ve AMAÇ: Memede erken zamanda yakalanan şüpheli malign lezyonların eksizyonunda uygulanan işaretleme yöntemlerinden radyo kılavuzlu (ROLL) ve Tel ile işaretlemenin karşılaştırılması ve varsa birbirlerine üstünlüklerinin bulunması.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 23 Eylül 2014 ile 02 Şubat 2017 tarihleri arasında hastanemizde tarama amaçlı yapılan mammografi ve ultrasonografide tespit edilen ancak muayenede palpe edilemeyen şüpheli malign lezyonu olan 79 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların 42 tanesine ROLL, 37 tanesine tel ile işaretleme uygulandı. Hastaların işaretlemeye bağlı komplikasyonları, piyes hacmi, operasyon süresi, son patoloji raporları ve rerezeksiyon ihtiyacı değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların tümü kadındı. Hastaların yaş ortalaması 53.2 ve vücut kitle indeksi ortalaması 28.7 olarak bulundu. Olguların son patoloji raporlarında 43’ünün (%54.5) malign, 9’unun (%11.4) premalign, 27’sinin (%34.2) benign olduğu görüldü. Piyes hacmi ROLL hastalarında ortalama 36.2cc±19.6, Tel hastalarında ise 40.8cc±22.8 olarak bulundu (p=0.34). Ameliyat süresi ROLL hastalarında ortalama 13.2 dk±4.2, Tel hastalarında ise 18.2 dk±6.7 olarak bulundu (p=<0.001). ROLL hastalarında toplam 8 hastaya rerezeksiyon gerekliliği oldu. Tel hastaların-da ise toplam 14 tanesinde rerezeksiyon yapıldı (p=0.07).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Non-palpabl meme lezyonlarının tanısal amaçlı veya küratif eksizyonlarında, ROLL ile yapılan ameliyatın süresi tele göre anlamlı de-recede kısa ve rerezeksiyon ihtiyacı daha azdır. ROLL yönteminde tele özgü komplikasyonlardan kaçınmak mümkündür.

5. 
Kritik COVID-19 Hastalarında Erken Mortalitenin Prediktörü Olarak Oksijenasyon İndikatörleri
Oxygenation Indicators as a Predictor of Early Mortality in Critically ill Patients with COVID-19
Yeliz Bilir, Gamze Cabakli, Fulya Ciyiltepe, Hakan Haydarlar, Ayten Saracoglu, Kemal Tolga Saracoglu
doi: 10.14744/scie.2022.10693  Sayfalar 18 - 24
GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 takibinde, hastalığın şiddetli seyretmesi ve ölümle sonuçlanabilmesi nedeniyle, prognoz ve mortaliteyi öngören belirteçle-rinin ortaya konulması önem arz etmektedir.COVID-19 hastalarında erken mortalite belirteci olarak biyokimyasal parametrelerin kullanıldığı bilinmektedir ancak oksijen belirteçleri ile yapılan yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada yoğun bakım kabulü yapılan şiddetli COVID-19 hastalarında, mortalite üzerine etkisi olabilecek oksijenasyon indikatörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Prospektif olarak planlanan ve yerel etik kurul onayı alınan çalışmamıza (2021/514/200/33) üçüncü basamak yoğun bakım ünitesine, Nisan-Eylül 2021 tarihleri arasında kabulü yapılan COVID-19 bağlı Akut Respiratuvar Distres Sendromu (CARDS) tanılı 122 hasta dahil edildi. Ölüme neden olabilecek komorbiditesi, hematolojik hastalığı olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastalar exitus ile sonuçlanan (Grup-E) ve taburcu-discharge edilen olarak (Grup-D) iki gruba ayrıldı. Hastaların demografik verileri, APACHI-II ve SOFA skoru, arteriyel kandaki kısmi oksijen basıncı (PaO2), oksijen satürasyonu (SpO2), arteriyel oksijen kontenti (CaO2), PaO2/FiO2 (P/F) oranı, SpO2/FiO2 (S/F) oranı, santral venöz oksijen satürasyonu (ScvO2), arteriyel oksijen indeksi (OI), oksijen satürasyon indexi (OSI), laktat, IL-6 ve ferritin, lenfosit düzeyi, ortalama arter basıncı, yoğun bakım gün sayısı, entübe gün sayısı, taburculuk ve mortalite durumları kaydedildi.
BULGULAR: Yatış anında ölçülen SPO2, PaO2, CaO2 değerleri açısından iki grup arasında anlamlı fark yoktu. OI, OSI, P/F, S/F, ScvO2, APACHEII ve SOFA skoru, entübe gün sayısı, laktat, ferritin, IL-6 parametreleri açısından iki grup arasında anlamlı ilişkili bulundu. Bu değişkenler için ROC ve lojistik regresyon analizi yapıldı, kesme noktaları hesaplandı. OI (>7, AUC: 0.798, p=0.001) ve OSI (>4.5, AUC: 0.805, p=0.001) indikatörlerinin mortalitenin en belirgin bağımsız değişkenleri olduğu tespit edildi. AyrıcaOI≥7 olması durumunda mortalitenin 23 kat, OSI ≥4.5 olması durumunda mortalitenin 40 kat artırdığı görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: CARDS tanısı ileyoğun bakım ünitesine yatışlarda mortaliteyi öngörmedeOI ve OSI’nin anlamlı bağımsız değişkenler olduğu görüldü. Aynı zamanda çalışmamızda bu non-invaziv bakılan parametrelerden S/F oranının; P/F kadar değerli, OI oranının; OSI kadar güçlü bir prediktör olduğu tespit edildi.

6. 
Anormal Uterin Kanamanın Tedavisinde Oral ve Vajinal Mikronize Progesteronların Etkinliklerinin Karşılaştırılması: Prospektif Randomize Kontrollü Çalışma
Efficacy of Vaginal Micronized Progesterone Versus Oral Micronized Progesterone in the Treatment of Abnormal Uterine Bleeding: A Prospective Randomized Controlled Trial
Pınar Yıldız, Esra Keles, Egemen Aydın, Gazi Yıldız, Emre Mat, Kazibe Koyuncu, Rezzan Berna Baki, Özgür Kartal, Alev Esercan, Pınar Birol, Ahmet Kale
doi: 10.14744/scie.2022.57255  Sayfalar 25 - 30
GİRİŞ ve AMAÇ: Anormal uterin kanaması olan hastalarda menstrüel siklusun düzenliliği, kan hemoglobin ve lipid seviyeleri, endometrial kalınlık açısından oral ve vajinal mikronize progesteronun etkisini karşılaştırmak.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Anormal uterin kanaması olan toplam 80 hasta iki gruba ayrıldı: oral mikronize progesteron grubu (n=40) ve vajinal mikronize progesteron grubu (n=40). Üç aylık tedaviden sonra hastaların tedaviye uyumu, tedaviden memnuniyeti (memnun-memnun değil), düzenli bir siklusu olup olmadığı ve tedavinin yan etkileri sorgulandı. Tedavi öncesi ve sonrası hastalar endometrial kalınlık, hematolojik ve biyokimyasal parametreler açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Toplam 66 hasta, birinci grup (oral progesteron) ve ikinci grup (vajinal progesteron) olarak ayrıldı. İki grup arasında yaş, parite ve vücut kitle indeksi (VKİ) açısından istatistiksel olarak belirgin fark yoktu. Her iki grupta da tedaviden sonra hemoglobin düzeylerinin önemli ölçüde arttığı bulundu (p=0.0001). Tedavi öncesi ve sonrası lipid değerleri açısından her iki grupta da istatistiksel olarak belirgin grup içi veya gruplar arası fark bulunmadı. Her iki grupta da tedaviden sonra endometriyal kalınlıkta anlamlı bir azalma oldu (p=0.0001). Tedavi sonrası oral progesteron grubunda 26 (%81.25) hastada, vajinal progesteron grubunda 30 (%88.23) hastada menstrüel siklus düzenli hale gelmesine rağmen gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı. Birinci grupta (n=25/32) hastaların %78.12’si tedaviden memnun kalırken, ikinci grupta (n=28/34) %82.35’i tedaviden memnun kaldı ve gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Etkinliği ve güvenliği, kolay tolere edilmesi ve az yan etkisi göz önüne alındığında, vajinal mikronize progesteron, anormal uterin kanamanın tedavisinde oral preparatlara iyi bir alternatif olabilir.

7. 
Pulmoner Emboli Hastalarında Şok İndeksinin Mortalite Prediktörü Olarak Kullanımı
Using the Shock Index in Predicting Mortality in Patients with Pulmonary Embolism
İlkay Güler, İzzet Ustaalioğlu
doi: 10.14744/scie.2023.26096  Sayfalar 31 - 35
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, acil departmanında (AD) pulmoner emboli (PE) tanısı alan hastaların ilk başvuru anındaki şok indeksi (Şİ) değer-leri ile hastane içi mortalite arasındaki ilişkiyi incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İki yüz beş hastanın verileri retrospektif olarak analiz edildi. Şİ ile hastane içi mortalite arasındaki ilişkiyi incelemek için lojistik regresyon modeli kullanıldı. Alıcı çalışma karakteristik eğrisi kullanılarak Şİ’nin hastane içi mortaliteyi tahmindeki kestirim değeri hesaplandı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması 67.1±16.6 olup bunların 114’ü (%55.6) kadın idi. Mortalite oranı %24.9 idi. Çok de-ğişkenli lojistik regresyon modelinde hastane içi mortaliteyi öngörmede Şİ’nin anlamlı-bağımsız etkisi gözlendi (p<0.05). Şİ’nin hastane içi mortaliteyi belirlemede kestirim değeri >0.87 olduğunda duyarlılığı %100.0, özgüllüğü %90,9, pozitif prediktif değeri %78.5 ve negatif prediktif değeri %100.0 bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Şok indeksi; kolay, hızlı ve ucuz olarak hesaplanabilir özelliklerine sahiptir. PE hastalarında SI kullanılarak prognozun daha doğru tayini ile hastalara daha hızlı ve doğru bir tedavi verilebilir ve böylece PE kaynaklı ölümlerin azalmasına katkı sağlanabilir.

8. 
Diyaliz Öncesi Kronik Böbrek Yetmezliği Hastalarında Hacim Yükünün Belirlenmesi İçin Diyastolik Disfonksiyon ve Nt-ProBNP Ölçümünün Önemi
Importance of Diastolic Dysfunction and Nt-ProBNP Measurement for Identification of Volume Load in Predialysis Chronic Renal Failure Patients
Osman Maviş, Sıla Öksüz, Banu Boyuk, Umit Bulut, Oguzhan Zengi, Korhan Kapucu
doi: 10.14744/scie.2023.70845  Sayfalar 36 - 41
GİRİŞ ve AMAÇ: KBH hastalarında hacim fazlalığı sıklıkla gözlenir ve zamanla diyastolik disfonksiyona ve bunun devamında kalp yetmezliğine neden olabilir. Bu çalışmada, sol ventrikül dolum basıncı ile ilişkili ve son zamanlarda kullanıma giren E/e’ oranı ile kalp yetmezliğinde önemli bir belirteç olan NT-proBNP arasındaki ilişkiyi belirlemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya normal sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu olan ve kardiyovasküler hastalığı olmayan (25 kadın, 19 erkek) 44 övolemik KBH hastası ve 26 sağlıklı gönüllü (15 kadın, 11 erkek) dahil edildi. Plazma NT-proBNP seviyeleri ELISA yöntemiyle ölçüldü ve tüm katılımcılar, NT-proBNP seviyeleri ile tepe erken diyastolik mitral hız ile tepe erken diyastolik mitral anüler hız oranı arasındaki ilişkiyi araştırmak için transtorasik konvansiyonel doppler ve doku doppler ekokardiyografi ile değerlendirildi (E/ e').
BULGULAR: Hasta grubu 25 kadın (%56.8) ve 19 erkek (%43.2) olup, yaş ortalaması 59.36±9.26 yıl idi. Sağlıklı gönüllüler, yaş ortalaması 58.58±10.39 yıl olan 15 kadın (%57.7) ve 11 erkek (%4.23) oluşturmuştur. Hasta grubunda NT-proBNP düzeyleri ve E/e’ değerleri kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu (p<0.001). NT-proBNP için 300 pg/mL cut-off değeri baz alındığında duyarlılık %53.66 ve özgüllük %100 olarak bulundu. E/e’ cut-off değeri 15 ile duyarlılık %86.36 ve özgüllük %73.08 olarak belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda NT-proBNP ve E/e’ değerlerinin klinik kalp yetmezliği bulgusu olmayan kronik böbrek yetmezliği hastalarında diyas-tolik disfonksiyonu öngörmede önemli parametreler olduğu belirlendi. Hem NT-proBNP’nin hem de E/e’ oranının klinik pratikteki yerini ve kullanışlılığını doğrulamak için bu konuyu araştıran daha geniş, kapsamlı ve ileriye dönük çalışmalara ihtiyaç vardır.

9. 
65 Yaş ve Üzeri Hastalarda Kırılganlık ve Kırık Riski Arasındaki İlişkinin Frax Kullanılarak Değerlendirilmesi
Evaluation of the Relationship between Frailty and Fracture Risk using Fracture Risk Assessment Tool in Patients 65 Years and Over
Berkay Demiriş, Sema Basat, Fatma Kurt, Berrin Aksakal, Okcan Basat
doi: 10.14744/scie.2022.66564  Sayfalar 42 - 48
GİRİŞ ve AMAÇ: Literatürde kırık riski ile kırılganlık arasındaki ilişkiyi değerlendiren veri bulunmamaktadır. Çalışmamızda FRAX adı verilen Kırık Riski Değerlendirme Aracı ile kırılganlık ve kırık riski arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tek merkezli kesitsel bir çalışmadır. Çalışmaya 65 yaş ve üzeri toplam 120 hasta dahil edildi. Tüm hastalara kırılganlık-larını belirlemek için Kanada Sağlık ve Yaşlanma Çalışması (CHAS) Kriterleri uygulandı. Bu hastaların kırık riskleri, Kırık Riski Değerlendirme Aracı (FRAX) uygulanarak tespit edildi. Plazma kalsiyum, 25-hidroksi D vitamini, albümin ve parathormon düzeyleri ölçüldü.
BULGULAR: Yüz yirmi hastanın 78’i kadın (%65) ve 42’si erkek (%35) olarak değerlendirildi. Kırılganlık ile FRAX arasında pozitif yönde anlamlı korelasyon saptandı (p<0.01). Kalça kırığı riski yüksek olan grupta kırılganlık riski 1.228 kat daha yüksekti (p=0.023). Majör osteoporotik kırık riski açısından yüksek risk altında olan grupta kırılganlık riski 2,755 kat daha yüksekti (p=0.027).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Altmış beş yaş ve üzeri bireylerde kırılganlık ile FRAX ile değerlendirilen kırık riski arasında pozitif bir ilişki vardır. Kırılganlık arttıkça majör osteoporotik kırık riski ve kalça kırığı riski de artmaktadır.

10. 
Monosemptomatik Enürezis ve Sünnet Arasındaki İlişki: Yararlı mı yoksa Travmatik mi? Randomize Bir Çalışma
The Relationship Between Monosymptomatic Enuresis and Circumcision: Is it Beneficial or Traumatic? A Randomized Study
Alper Coşkun, Kutluhan Erdem
doi: 10.14744/scie.2022.54771  Sayfalar 49 - 53
GİRİŞ ve AMAÇ: Sünnetin monosemptomatik enürezis üzerindeki etkisini incelemek. Faydalı mı yoksa travmatik mi sorunsalını göz önünde bulundurarak değerlendirmek.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kültürel ve dini nedenlerle sünnet için başvuran 5-9 yaş arası toplam 130 erkek çocuk prospektif olarak incelendi ve dışlama kriterlerinden sonra 107 erkek çocuk anestezi altında sünnet edildi. Olgular enürezis negatif ve enürezis pozitif olarak ikiye ayrıldı. Enürezis varlığı ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası 3., 6. ve 9. aylarda değerlendirildi.
BULGULAR: Tüm olguların ortalama yaşı 6.7 idi ve gruplar arasında anlamlı bir yaş farkı yoktu. Enürezisi pozitif grubun sünnet sonrası enürezis durumu arasında anlamlı istatistiksel fark saptandı (p=0.001). Sünnetten öncesi haftalık yatak ıslatma sayısı ortalama 2.89 ve sünnet sonrası 9. ayda 1.93 idi. Enürezisi negatif grupta sünnet sonrası dönemde enürezis sıklığını artırdığına dair istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç bulunmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sünnet, enürezis için predispozan bir faktör değildir. Ayrıca, bu ameliyatın monosemptomatik enürezis üzerinde olumlu etkisi ve yatak ıslatma sıklığında azalma olması muhtemeldir.

11. 
Sağlıklı Term Bebeklerde Kord Kan Gazı Parametrelerinin Ciddi Hiperbilirubinemiyi Ön Görmedeki Yeri
The Role of Cord Blood Gas Parameters in Prediction of Significant Hyperbilirubinemia among Healthy Term Newborns
Enes Güneş, Didem Arman, Nursu Kara, Serdar Comert
doi: 10.14744/scie.2022.08931  Sayfalar 54 - 58
GİRİŞ ve AMAÇ: Hiperbilirubinemi geç preterm ve term bebeklerin en önemli sorunlarından biridir. Çalışmamızda kordon kanı bilirübin değerleri, kordon kan gazı asidoz belirteçleri ile tedavi gerektiren hiperbilirubinemi arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza 812 bebek dahil edildi. Göbek kordonu kan örneğinde bilirubin ve kan gazı parametreleri çalışıldı. Bebekle-rin postnatal 0., 12., 24 ve 48. saatlerde transkutan (TcB) bilirubin düzeyleri ölçüldü. Transkutan bilirubin değeri 75% persantil üzerindekiler çalışma grubuna; altındakiler ise kontrol grubuna dahil edildi. Bebeklerin demografik doğum kayıtlarından elde edildi.
BULGULAR: Bebeklerin ortalama gestasyon haftaları 38.57±1.44 hafta, doğum tartıları ise 3265.99±482.14 gramdı. Bebeklerin ortalama pH, PCO2, HCO3, BE ve laktat ölçümleri sırasıyla 7.28±0.06, 49.26±8.04 mmHg, 22.45±2.46 mmol/L, −3.99±2.45 mmol/L ve 2.91±1.108 mmol/L olarak saptandı. Ortalama kordon bilirubin değeri 1.99±0.66 mg/dl idi. Postnatal 0., 12., 24. ve 48. saat transkutan bilirubin ölçümleri sırasıyla 1.92±0.85, 3.75±1.26, 6.01±1.91 ve 8.63±2.36 mg/dl olarak saptandı. PN 0. saat TcB ile kordon bilirübini arasında istatistiksel anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Kordon bilirübin değeri ile 0. saat TcB arasında yüksek korelasyon (r=0.638; p<0.01), kordon bilirübin ile 12., 24. ve 48. saat TcB arasında ise orta düzeyde korelasyon bulundu (r=0.573; p<0.01), (r=0.559; p<0.01) ve (r=0.482; p<0.01). Ciddi hiperbilirubinemi gelişen ve gelişmeyen bebeklerin pH, PCO2, HCO3 ve laktat ölçümleri, istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemekte iken (p>0.05), baz açığı ölçümleri hiperbilirubinemi gelişen grupta anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p=0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda 0. saat TcB ölçümü ile kord bilirübin ölçümleri arasında korelasyon olduğunu saptadık. Postnatal 0.saat TcB ölçümü ciddi hiperbilirübinemi gelişimini öngörmede kullanılabilir.Kan gazı baz açığı düzeyi ile ciddi hiperbilirubinemi gelişimi arasında da anlamlı bir ilişki saptadık. Kordon kanı baz açığı değeri hiperbilirübinemiyi öngörmede önemli olabilir.

12. 
Çok Merkezli Çalışma: COVID-19 Pandemisinin Cerrahi Prosedürler Üzerine Etkisi
Multicenter Study: Impact of COVID-19 Pandemic on Surgical Procedures
Murat Alkan, Erhan Aysan, Metin Yeşiltaş, Sami Açar, Metin Kement, Okan Ok, Ufuk Oguz Idiz, Adnan Özpek, Selçuk Kaya, Hasan Fehmi Küçük, Ahmet Başkent
doi: 10.14744/scie.2022.29963  Sayfalar 59 - 64
GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 pandemi periyodunun birinci pik dönemi ile bir önceki yılın aynı döneminde acil servislere başvuran ve acil cerrahi servi-sine konsulte edilen hasta sayılarını ve dağılımını karşılaştırılarak pandeminin etkisini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Türkiye’nin nüfusu en fazla ili olan İstanbul’dur. İstanbul’da üçüncü basamak düzeyinde hizmet veren beş hastanenin acil servisine başvuran hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Şubat-Haziran 2020 pandemi dönemi ve Şubat-Haziran 2019 pandemi öncesi dönemi olarak 2 gruba ayrıldı. Her iki dönemde de acil servisine başvuran hastalar ile genel cerrahiye konsulte edile hasta sayıları ve geliş nedenlerine göre dağılımları analiz edildi.
BULGULAR: 2020 yılındaki pandemi dönemindeki beş aylık dönem içinde acil servise başvuran toplam hasta sayısı pandemi dönemi ve 2019 yılındaki 5 aylık dönem de pandemi öncesi için sırasıyla 548509 ve 742064 idi. Acil genel cerrahiye başvuran veya konsulte edilen toplam hasta sayısı sırasıyla 21399 ve 30868 idi. Toplamda acil servise gelen hasta sayısında pandemi döneminde %26.1, acil genel cerrahiye konsulte edilen hasta sayısında %30.7 azalma (p<0.001) görüldü. Pandemi döneminde de Acil cerrahi servisinde yapılan toplam ameliyat sayılarında %23.9 (p=0.62), travmaya bağlı yapılan ameliyatlarda %11.9 (p=0.59) azalma görülmüştür. Travma dışı nedenlerle ameliyat edilen hasta sayıları pandemi döneminde %24.4 (p<0.004) azalırken, konservatif takip edilen travma dışı hasta sayısı ise %54.6 (p<0.0001) artmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İstanbul’da COVID-19 salgınının birinci pik döneminde üçüncü basamak hastanelerde acil servislere gelen hasta sayıları, acil cerrahi birimlerine başvuran ve ameliyat edilen hasta sayıları azalmıştır. Travma ve travma dışı nedeniyle acil cerrahi hasta ameliyat sayılarında azalma saptanmıştır. Travma dışı konservatif takip ve tedavi edilen acil cerrahi hasta sayılarındada artış izlenmiştir.

13. 
Pandemi Sürecinde COVID-19 Korkusu ile Beslenme Alışkanlıklarının Karşılaştırılması
Comparison of COVID-19 Fear and Dietary Habits During the Pandemic
Muhammed Fatih Baran, Selma Pekgör, Mehmet Ali Eryılmaz
doi: 10.14744/scie.2022.46667  Sayfalar 65 - 72
GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 salgını bireyleri sosyal, ekonomik ve ruhsal yönden etkilemektedir. Salgınla birlikte uygulanan kısıtlamalar ve karantina uygulamaları bireylerin yaşam tarzını ve beslenme alışkanlıklarını da değiştirmiştir. Bu çalışmanın amacı; COVID-19 pandemisinin oluşturduğu korku ve bu korkunun beslenme alışkanlıkları üzerine etkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu araştırma Sağlık Bilimleri Üniversitesi Konya Eğitim Araştırma Hastanesi 78 no’lu Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ne herhangi bir nedenle başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 622 kişi ile yapıldı. Çalışmaya dahil edilen tüm hastaların antropometrik ölçümleri kaydedildi. Katılımcılara sosyodemografik bilgi formu, Koronavirüs Fobisi Ölçeği ve Üç Faktörlü Beslenme Anketi doldurtuldu. Verilerin analizinde SPSS 22.0 programı kullanıldı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 18–65 yaş arası katılımcıların %54.8’i (n=341) kadın, %45.2’si (n=281) erkekti. Katılımcıların yaş ortalaması 34.29±0.49 olarak bulundu. Koronavirüs Fobisi Ölçeği’nde psikolojik (p<0.001), somatik (p=0.002), sosyal (p=0.002), ekonomik (p=0.003) alt boyutlarda ve toplam puanda (p<0.001) kadınların puanları erkeklerden daha yüksek bulundu. Kronik hastalığı olanların Koronavirüs Fobisi Ölçeği’nin psikolojik (p=0.007), somatik (p<0.001), ekonomik alt boyutlarında (p=0.002) ve toplam (p=0.001) puanları daha yüksek bulun-du. COVID-19 testi pozitif olanların (p=0.013) ve sağlık çalışanlarının (p=0.001) duygusal yemek yeme seviyeleri daha yüksek bulundu. Üç Faktörlü Beslenme Anketi’nin toplam puanıyla Koronavirüs Fobisi Ölçeği’nin somatik (p<0.001), sosyal (p=0.004) ve ekonomik (p<0.001) alt boyutu arasında pozitif yönde korelasyon tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: COVID-19 korkusunun ileri yaşta, kadın cinsiyette, kronik hastalığı olanlarda, yakınlarında COVID-19 hastası olanlarda ve pandeminin ilk aylarında daha yüksek olduğu saptandı. COVID-19 fobisi yüksek olanlarda, 35 yaş altında, kadınlarda, sağlık çalışanlarında ve obezlerde duygusal yemek yeme seviyesi yüksek bulundu. COVID-19 pandemi döneminde riskli olan gruplarda psikiyatrik hastalıklar ve beslenme bozuklukları için önleyici tedbirler alınması önerilmektedir.

14. 
Ebeveynlerin Aşılama Konusundaki Tutumları
Parents’ Attitudes to Vaccination
Ayşe Karaaslan, Engin Ersin Şimşek, Ceren Çetin, Ebru Şenol, Yasemin Akın
doi: 10.14744/scie.2022.14890  Sayfalar 73 - 77
GİRİŞ ve AMAÇ: Bağışıklama çocukları çok ciddi hastalıklardan ve ölümden koruyan, bilinen en etkili koruyucu sağlık önlemidir. Ancak gerek gelişmiş gerek gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde çeşitli nedenlerle ebeveynler çocuklarını aşılamaktan çekinebilmektedirler. Bu çalışma ile konumu itibariyle her sosyoekonomik ve kültür düzeyinden hastaların başvurduğu hastanemizde ebeveynlerin bu konudaki tutumlarını raporlamayı hedefledik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Nisan 2016–Ekim 2016 tarihleri arasında 3.düzey eğitim araştırma hastanesinde çocuk polikliniklerine çeşitli nedenlerle başvuran yaşları 0–14 arasında değişen çocukların ebeveynlerine aşılama konusundaki bilgi düzeylerini ve tutumlarını değerlendirmek amacıyla bir anket uygulandı.
BULGULAR: Çalışmaya katılan ebeveynlerin %98.1’nin Sağlık Bakanlığı aşı takvimini uyguladıkları görülmüştür. Ebeveynlerin %29.5’i aşılama sonrası yan etki gördüklerini belirtmiştir. En sık görülen yan etkiler sırasıyla; ateş (%19), aşı bölgesinde hassasiyet (%3.8), ishal (%2.9), aşı böl-gesinde kızarıklık (%1.9) ve havale (%1.9) olarak belirlenmiştir. Ebeveynlerin %75.2’si aşılar ile ilgili olumsuz bir şey duymadıklarını belirtmiştir. Bildirilen olumsuz etkiler ise sırasıyla; ateş (%4.8), alerji (%4.8), kusma (%3.8), kısırlık (sterilite) (%3.8), felç (%2.9), havale (%1.9), otizm (%1), alüminyum içermesi (%1) ve hastalık yapması (%1) olarak belirtilmiştir. Ebeveynlerin %94.3’nün çocuklarına aşı yaptırmak istedikleri, %1.9’nun medyada çıkan olumsuz haberler nedeniyle, %1.9’nun doktorlar arasında farklı söylemler olması nedeniyle, %1.9’nin ise hastalıkları doğal yolla geçirmenin daha doğru olduğunu düşünmeleri nedeniyle aşı yaptırmak istemedikleri görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmamız ile ebeveynlerin çok büyük kısmının Sağlık Bakanlığı aşı takvimini uyguladıkları görülmüştür. Gerek bireysel gerek halk sağlığının korunması amacıyla aşılamanın önemini unutmamalı, bu konuda ebeveynlerin gereksiz ön yargılarını yok etmek için önlemler alınması gerektiğini düşünmekteyiz.

15. 
Canlı Karaciğer Verici Adaylarında Bilgisayarlı Tomografi Karşılaştırması ile Klinik ve Laboratuvar Parametreleri Kullanılarak Hepatik Steatozun Değerlendirilmesi
Assessment of Hepatic Steatosis Using Clinical and Laboratory Parameters with Computed Tomography Comparison in Living Liver Donor Candidates
Talha Sarıgöz, Deniz Yavuz Baskiran
doi: 10.14744/scie.2022.54037  Sayfalar 78 - 84
GİRİŞ ve AMAÇ: Hepatik steatoz (HS), canlı karaciğer donör adaylarının değerlendirilmesinde kritik bir unsurdur. Bu çalışmada, bilgisayarlı tomografi (BT) tabanlı atenüasyon değerlendirmelerini canlı karaciğer donör adaylarının klinik parametreleriyle ilişkilendirirken karaciğer yağlanmasının öngörücülerini bulmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya toplam 524 canlı karaciğer donör adayı dahil edildi. Bunlardan 227’si BT ile tespit edilen HS nedeniyle redde-dildi ve 297’si başarılı bağış süreci geçirdi. Bu iki grup, HS’nin öngörücülerini bulmak için BT tabanlı karaciğer atenüasyon indeksleri, klinik ve laboratuvar parametreleri açısından istatistiksel olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Gruplar arasında düşük yoğunluklu lipoprotein, nötrofil sayısı, nötrofil/lenfosit oranı, trombosit dağılım genişliği, trombosit sayısı ve alfa fetoprotein dışındaki tüm laboratuvar parametreleri farklıydı (p<0.05). Kabul edilen vericilerde ortanca karaciğer atenüasyon değeri 64, reddedilen vericilerde ise 51’di (p<0.001). Vücut kitle indeksi (BMI), HS için en yüksek tanısal doğruluğa sahipti ve bunu alanin aminotransferaz (ALT) izledi. BMI (%72 duyarlılık) için cut-off değeri 26.3 kg/m2 ve ALT için 21 IU/L (%69 duyarlılık) idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: BMI >26.3 ve ALT >21, HS ile iyi koreledir ve daha uygun donör adayı varsa bu denekler daha sonra değerlendirilmelidir.

16. 
COVID-19 Pandemi Sürecinde Aile Hekimliği Uygulaması ve Yönetiminin Değerlendirilmesi: İki İl Örneği
Evaluation of the Practice and Management of Family Medicine During the COVID-19 Pandemic: Two Provinces Sample
Kazım Baş
doi: 10.14744/scie.2022.46504  Sayfalar 85 - 90
GİRİŞ ve AMAÇ: Salgın sürecinde koruyucu sağlık hizmetleri önemli hale gelerek, salgının önlenmesi ve kontrolünde aile hekimlerinin kilit rol oynadığı görülmektedir. Dolayısıyla bu çalışma, aile sağlığı merkezinde çalışan hekimlerin Covid-19 pandemisinde aile hekimliği uygulaması ve yönetimi ilişkin görüşlerini değerlendirmek amacıyla yürütülmüştür.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı ve kesitsel türden olan çalışma, Türkiye’nin doğusunda yer alan iki ilde Eylül-Kasım 2021 tarihlerinde, 204 aile hekimiyle yürütüldü. Araştırma verileri anket formu ile toplandı. Veriler SPSS Windows 24.0 paket programında, sayı ve yüzdelik ile analiz edildi.
BULGULAR: Aile hekimlerinin %69.6’sı salgında binanın fiziki yapısı ve donanımının yetersiz olduğunu, %68’i bireysel koruyucu ekipman temininde sorun yaşadığını, %59.3’ü personel sıkıntısı yaşadığını ve %96.6’sı salgın koşullarına bağlı hastaları evde ziyaret edemediğini belirtti. Covid-19 salgınıyla birlikte; %55.9’u etkin yönetimle birlikte nitelikli yöneticiye ihtiyaç olduğunu, %42.2’sı salgının yönetimi ve kontrolü için sahadan hekimlerin görüşünün alınması gerektiğini belirtti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Aile hekimleri salgın sürecinde binaların fiziki yapısı ve donanımı, tıbbi-araç gereç temini, personel sayısı, evde hasta ziyaretleriyle ilgili bazı sorunlar yaşamıştır. Aile hekimleri salgın yönetiminde etkin hizmet sunumunda yeterli kaynak desteğinin sağlanmasını, iş yükünün azaltılmasını, personel desteğinin sağlanmasını, aile hekimliği politikalarının yeniden oluşturulmasını ve bu süreçte aile hekimlerinin görüşle-rinin alınmasını önermektedir.

17. 
12 Yıllık Süreçte 37 Çocukta Trakeostomi Tecrübelerimiz: Retrospektif Çalışma
Tracheostomy Experiences in 37 Children during 12 Years: A Retrospective Study
Olga Devrim Ayvaz, Ayşenur Celayir, Muhammed Hamidullah Çakmak
doi: 10.14744/scie.2023.44452  Sayfalar 91 - 96
GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuklarda trakeotomi için en önemli endikasyon kardiyopulmoner ve nörolojik hastalıklar nedeniyle uzun süreli entübasyondur. Pediatrik trakeostomi %10 ile %58 arasında değişen bir komplikasyon oranı ve %0 ile %3,6 arasında değişen bir ölüm oranı ortaya koymaktadır. 12 yıllık trakeostomi deneyimlerimizi anlatmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, Türkiye’de Çocuk Cerrahisi Kliniğimizde 2009-2021 yılları arasında trakeostomi uygulanan çocuk hastaların tıbbi kayıtlarının retrospektif olarak incelenmesidir.
BULGULAR: Bölümümüzde 12 yıl boyunca 37 çocuğa trakeostomi açıldı. 17’si erkek (%45.9), 20’si kadın (%54.1) idi. Ortanca trakeostomi yaşı 5 aylıktı (min: 2ay-maks: 14yıl). Acil trakeostomi 8’inde (%21,6), planlanan trakeostomi 29’unda (%78,4) yapıldı. Ameliyat sırasında ve ame-liyat sonrası erken günlerde 34 hastada (%91,9) herhangi bir sorun yaşanmadı, trakeal atrezili 2 yenidoğan (%5,4) birinci ve ikinci günlerde kaybedildi. Bir hastada pansuman sırasında kanülün yanlış yerleştirilmesi nedeniyle desatüre (%2.7) oldu, kanül entübasyondan sonra tekrar güvenli bir şekilde yerleştirildi. Trakeostomi komplikasyonları olarak 2-kanül çıkması, 1-granülasyon, 2-kanül oklüzyonu (biri postoperatif 2.günde ve diğeri ise postoperatif 10.günde) görüldü. 23 olgu (%62.2) hayatta kaldı, 14 olgu (%37.8) kaybedildi. Hayatta kalan hastalardan 3 yıl sonra KDH’li bir erkek çocukta ve EA+Distal TEF+Şiddetli Trakeomalazi+Fallot Tetralojisi olan bir kız çocuğunda iki trakeostomi kapatıldı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pediatrik trakeotomi, uygun cerrahi teknik ve yeterli postoperatif bakım ile minimal komplikasyon oranları ile başarıyla gerçekleştirilebilir.

DERLEME
18. 
Aşı Tereddüdü ve COVID-19
Vaccine Hesitancy and COVID-19
Muhammed Cihat Özata, Öner Özdemir
doi: 10.14744/scie.2022.62134  Sayfalar 97 - 102
Amaç: 19. yüzyıldan beri birçok hastalığa karşı çok etkili bir silah olmasına rağmen, aşılar dünya çapında birçok insan için tartışmalı olmuştur. Bu tereddütlü yaklaşım her zaman birey ve toplum sağlığını tehdit etmiştir. Bu çalışma, aşı tereddüdünü, tarihsel kökenini kapsamlı bir şekilde tanımlamayı ve COVID-19”un yanı sıra çocukluk çağı aşılarının yaygınlığını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Ayrıca, aşı tereddüdü sorunlarına sürekli olarak tanıklık eden hekimler için faydalı olabilecek birkaç yöntem sunmayı amaçladık.

Gereç ve Yöntem: PubMed’de ve Google Akademik’de yayınlanan ‘aşı tereddüdü ve COVID-19’u kapsayan literatür verileri, yazarlar tarafından bağımsız ve toplu olarak gözden geçirildi. Veriler, son 20 yılda yayınlanan 28 çalışmadan Pubmed ve Google Akademik aracılığıyla toplanmıştır.

Bulgular: Bu derlemede, aşı tereddüdü ve bu fenomenin hikayesi, insanların bu fikri neden geniş kanıtlara rağmen benimsediği açıklanmakta-dır. Takipte, aşı tereddüdünün tüm dünyada yaygınlığı ve sağlık üzerindeki etkilerini azaltmak için neler yapılabileceği tartışılmaktadır.

Sonuç: Aşı tereddüdü günümüzde büyüyen, karmaşık ve toplumsal bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Aşı ile önlenebilir hastalıkların artması gibi halk sağlığı için uzun vadeli sonuçlara neden olabilir. Örneğin CASE (Corroborate, About me, Science, Explain) ve SAGE (Strategic Advisory Group of Experts)’den öneriler gibi geliştirilmiş bazı yöntemlerle ele alınabilir.

LookUs & Online Makale