E-ISSN : 2587-1404
ISSN    : 2587-0998

Hızlı Arama




SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 28 (4)
Cilt: 28  Sayı: 4 - 2017
ARAŞTIRMA MAKALESI
1. 
Kontrollü Overyan Hiperstimülasyonu Uygulanan İnfertil Olgularda Klomifen Sitratlı Stimülasyon İle Gonadotropinli Stimülasyon Sikluslarının Değerlendirilmesi
Evaluation of Controlled Ovarian Hyperstimulation Gonadotropin Stimulation and Clomiphene Citrate Stimulation Cycles in Infertile Women
Yasemin Odabaş, Bülent Kars, Önder Sakin, Engin Ersin Şimşek
doi: 10.14744/scie.2018.40085  Sayfalar 249 - 254
GİRİŞ ve AMAÇ: Amacımız günümüzde intrauterin inseminasyon (IUI) tedavisinin başarısını, başarıyı etkileyen faktörleri ve güncel önerileri incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma hastanemizde 2005-2009 tarihleri arasında 183 hastanın 300 siklus tedavisi retrospektif olarak incelenerek yapılmıştır. Hastalar 19-42 yaş arası, açıklanamayan infertilitesi olan, FSH değeri ortalama 7.15 mIU/L olan, total hareketli sperm sayısı 5 milyon/ml üzerinde olanlarda, tedavi ile follikül boyutu 15 mm üzerinde olan, hcg dozu 10.000 ünite sonrası 32-36 saat sonra tek seans IUI tedavisinin başarısı ve sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Hastalara klomifen sitrat sonrası spontan koit tedavisi ile başarılı gebelik 13/104 (%12,5). klomifen sitrat sonrası IUI tedavisi ile başarı gebelik 16/136 (%11,7). Gonadotropin tedavisi sonrası IUI işlemi ile başarılı gebelik 14/60 (%23,4) olarak belirlenmiştir. Toplamda 43/300 gebelik sağlanmış olup başarı oranı %14,3 olarak saptanmıştır.
Elde edilen 43 gebeliğin sonuçları incelendiğinde 32 term gebelik (%10,7) abortus gerçekleşen 9 (%3,0), ektopik gebelik 1 (%0,7) ve kimyasal gebelik 1 (%0,7) olarak belirlenmiştir.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Klomifen sitrat nedeni bilinmeyen infertil çiftlerde halen ilk basamak tedavi için ideal bir ajandır. Cevap alınamayanlarda gonadotropinler ile IUI klinik başarıyı attırmaktadır. IUI işlemleri; düşük maliyeti, kolay uygulanabilirliği, kolay ulaşılabilirliği, düşük morbiditesi ve anlamlı başarısı ile infertil çiftlerde ilk basamak tedavide öncelikli uygulanması gereken yöntem olarak yerini korumaktadır.

2. 
Kliniğimizde Kawasaki Hastalığı Tanısı İle Yatan Hastaların Değerlendirilmesi
Clinical Evaluation of Children with Kawasaki Disease Hospitalized in Our Clinic: A Retrospective Study
Mehmet Gündüz, Yasemin Akın, Esra Çelik Kuzaytepe, Ayşe Karaaslan, Esra Çetinkaya Polatoğlu, Hüseyin Kıyak
doi: 10.14744/scie.2018.49140  Sayfalar 255 - 260
GİRİŞ ve AMAÇ: Kawasaki hastalığı çocukluk çağının en sık vaskülitik hastalıklarındandır. Bu çalışmada, kliniğimizde 6 yıllık bir süreçde Kawasaki hastalığı tanısı alan olguların değerlendirilmesi amaçlanmıştır
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2008 – Aralık 2013 tarihleri arasında hastanemiz Çocuk Kliniğinde Kawasaki hastalığı tanısı ile tedavi edilen 39 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların demografik özellikleri, klinik, laboratuvar verileri, ekokardiyografi bulguları, aldıkları tedaviler kaydedildi ve istatiksel olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Olguların 29’u erkek, 10 u kız, erkek/ kız oranı 2,9 olarak saptandı. Tanı anındaki ortalama yaş 31,82 ±20,31 aydı. Hastaların 2‘si 2008 yılında, 6’sı 2009 yılında, 5‘i 2010 yılında, 7‘si 2011 yılında,10‘u 2012 yılında, 9‘u 2013 yılında tanı aldı. Hastaların %89,7’sinde dudak ağız mukoza değişiklikleri, %76,9’unda konjonktivit, %74,4’ünde döküntü, %61,5’inde ekstremite değişiklikleri ve, %61,5’inde lenfadenopati saptandı. 39 olgunun 22’sinde ekokardiyografik incelemede koroner arter tutulumu saptandı. Tanı kriterlerine göre hastaların %64,1’i klasik Kawasaki, %35,9’u inkomplet Kawasaki tanısı aldı. Hastalarımızın hiçbirinde miyokard infarktüsü ve ölüm görülmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Gerek komplet gerek inkomplet Kawasaki hastalığı erken tanı konulup tedavi edildiğinde; komplikasyon olarak görülen edinsel kalp hastalıkları engellenebilinir.

3. 
Endometriozisli Hastaların Endometrial Dokudaki Sinir Liflerinin Tanısal Değeri
Diagnostic Value of Endometrial Nerves in the Endometrial Tissue of Patients with Endometriosis
Yaren Tuba Bektaş, Önder Sakin, Zehra Meltem Pirimoğlu, Aylin Onan Yilmaz, Kayhan Basak, Esra Esim Büyükbayrak, Sadullah Ozkan, Engin Ersin Simsek
doi: 10.14744/scie.2018.96168  Sayfalar 261 - 265
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı, endometriozisli hastalarda endometriyum fonksiyonel tabakasında sinir liflerinin yoğunluğunu belirlemektir. Bu sayede endometrioziste minimal invaziv bir tanı yöntemi olarak kullanılabileceğini anlamaya çalışmaktır. Ayrıca endometriozisten dolayı pelvik ağrı şiddeti ile sinir lifi yoğunluğu arasında bir ilişki olup olmadığını endometrial örnekleme materyalinde bulmayı hedeflemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ağustos 2011 ve Kasım 2012 tarihleri arasında hastanemize başvuran 67 hastada endometriyal örnekleme yapıldı. Endometriozis tanısı cerrahi histopatolojik inceleme ile yapıldı. Endometriozis saptanan 34 hasta çalışma grubu olarak seçildi. Endometriozis dışındaki benign sebepler nedeniyle ameliyat edilen 33 hasta da kontrol grubu olarak seçildi. Endometrial örnekler sinir lifleri için sinir lifi markerı immünohistokimyasal olarak saptanması ile araştırıldı; PGP9.5 (Protein Geni Ürünü 9.5). Sinir lif yoğunluğu ve pelvik ağrı şiddeti arasındaki korelasyonu değerlendirmek için Vizuel Analog Skala (VAS) skorları kullanıldı. İstatistiksel analizler SPSS 17.0 programı ile hesaplandı.
BULGULAR: Endometriozis grubunda sinir liflerinin ortalama yoğunluğu 1.85±1.74 bulundu. Kontrol grubunda ortalama olarak 1.15±1.48 bulundu. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0.08). Pelvik ağrı skoru PGP 9.5 şiddetiyle korelasyon göstermemekteydi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, ötopik endometriyumda sinir liflerinin PGP 9.5 işaretleyicisi ile saptanması, endometriozisi teşhis etmek için belirleyici noninvaziv bir yöntem olarak bulunmamıştır.

4. 
Bir Anesteziyoloji Kliniğinde Hastaların İnternet Kullanım Karakteristiklerinin Ameliyat Öncesi Değerlendirilmesi: 1000 Hastalık Bir Anket Çalışması
Preoperative Evaluation of Internet Usage Characteristics of Patients in an Anesthesiology Clinic: A Survey of 1000 Patients
Banu Eler Çevik, Yücel Yüce, Kutlu Hakan Erkal
doi: 10.14744/scie.2018.13007  Sayfalar 266 - 271
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma 3. basamak bir eğitim ve araştırma hastanesinde elektif cerrahi işlem uygulanacak hastaların anesteziyoloji ile ilgili bilgi edinmek için internet kullanımları ile ilgili verileri toplamayı amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yerel etik kurul onayından sonra anesteziyoloji ve reanimasyon polikliniğine elektif cerrahi öncesi ameliyat öncesi değerlendirme için başvuran 1000 hastadan onamları alındıktan sonra anket uygulandı. Tamamlanmış tüm anket cevaplarına NCSS (Number Cruncher Statistical System) ile istatistiksel analiz uygulandı. Kategorik verilerin değerlendirilmesinde ki-kare testi, sürekli verilerin analizinde ise t-testi kullanıldı. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Bin hastanın 659’u (%65.9) rutin internet kullandıklarını bildirmişlerdir. Bunların, 559’u (%55.9) İnternetten gerekli sağlık bilgilerini elde edebilmişlerdir. Altı yüz otuz altısı (%63.6) ‘anestezi’, 387’si (%38.7) ‘genel anestezi’, 245’i (%24.5) ‘spinal anestezi’, 130’u (%13) ‘epidural anestezi’, 589’u (%58.9) ‘anestezi ile ilişkili komplikasyonlar’, 498’u (%49.8) ‘anestezi ile ilişkili ölümler’ ve 331’i (%33.1) ‘diğer tıbbi konular’ı araştırdıklarını bildirmişlerdir. Geriye kalan 364 hasta (%36.4) anestezi ilişkili herhangi bir konuda İnternette araştırma yapmadıklarını bildirmişlerdir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hasta ve hasta yakınlarının doğru, anlaşılır ve güvenli bilgiler elde edebilmeleri için sağlık merkezlerinin İnternet sitelerinde güncel ve kanıta dayalı bilgiler yer almalıdır. Hastaların bilinmezlik nedeniyle karşı karşıya geldikleri anksiyete ile baş edebilmeleri için anesteziyolojik işlemler ve olası komplikasyonlar hakkında preoperatif bilgilendirilmeleri yardımcı olacaktır.

5. 
Katarakt Cerrahisi Sonrası Profilaktik İntrakamaral Gatifloksasin Uygulamasının Etkinlik ve Güvenliliği: Bir Yıllık Takip Sonuçları
Efficacy and Safety of Prophylactic Intracameral Gatifloxacin Injection in Cataract Surgery: 1 Year Results
Ayşegül Penbe, Işıl Kutlutürk Karagöz, Mehmet Atakan, Yusuf Özertürk
doi: 10.14744/scie.2017.04764  Sayfalar 272 - 277
GİRİŞ ve AMAÇ: Katarakt cerrahisi sonrası endoftalmi profilaksisinde intrakamaral gatifloksasin ve sefuroksim kullanımının etkinlik ve güvenlilik açısından karşılaştırılması.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Geriye dönük karşılaştırmalı olgu çalışması olarak 33 hastanın 41 gözü iki gruba ayrıldı. Birinci grupta 18 göze fakoemülsifikasyon sonrası intrakamaral 1 mg/0.1 mL sefuroksim, ikinci gruptaki 23 göze intrakamaral 300 μg/0.1 mL gatifloksasin verildi. Ameliyat öncesi ve sonrası birinci, üçüncü ve altıncı ay ve birinci yıldaki en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EDGK), endotelyal hücresel yoğunluk değeri (CD), endotelyal hücresel varyasyon katsayısı (CV) ve santral maküler kalınlık (SMK) ölçümleri değerlendirildi.
BULGULAR: Bir yıllık takip sonunda hiçbir hastada akut/kronik endoftalmi, kistoid maküler ödem, büllöz keratopati gibi ciddi komplikasyonlar görülmedi. Her iki grupta da ameliyat sonrası birinci ayda istatistiksel olarak anlamlı derecede EDGK’de artış yanında CD’de azalma ve SMK’da istatistiksel olarak anlamlı olmayan artış eğilimi görüldü. Ancak takiplerde elde edilen EDGK, CD, CV, SMK değerleri açısından iki grup istatistiksel olarak benzer bulundu (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bir yıllık takiplerin tamamında iki grup EDGK, CD, CV, SMK ölçümleri açısından istatistiksel olarak benzer bulunduğundan (p>0.05), ameliyat sonrası CD değerindeki azalma cerrahi yöntemin kendisi ile ilişkilendirildi. Her iki grupta ameliyat sonrası birinci ayda görülen SMK’daki artış eğilimi ise istatistiksel ve klinik açıdan anlamsız olduğundan 300 μg/0.1 mL gatifloksasinin intrakamaral uygulanmasının, 1 mg/0.1 mL sefuroksim ile benzer olarak endoftalmi profilaksisi amacıyla kullanımının etkin ve güvenli olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.

6. 
Primer Total Diz Protezi Öncesinde Bilgisayarlı Tomografi Yardımıyla Ölçülen Transepikondiler Aks İle Cerrahi Transepikondiler Aksın Karşılaştırılması
Comparison of the Transepicondylar Axis Measured Using Computed Tomography Before Primary Total Knee Arthroplasty and the Surgical Measurement
Zeki Taşdemir, Güven Bulut, Özgür Baysal, Hüseyin Bilğehan Çevik, Nurzat Elmalı
doi: 10.14744/scie.2018.02411  Sayfalar 278 - 282
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı primer total diz protezi (TDP) uygulamalarında posterior kondiler çizgi (PCL) ve cerrahi sırasındaki anatomik transepikondiler aks (saTEA) çizgisi arasındaki açı ile ameliyat öncesi bilgisiyarlı tomografi (BT) çekilmiş hastalarda klinik anatomik transepikondiler aks (caTEA) arasındaki açı uyumluluğunun araştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2013–2015 yılları arasında primer TDP yapılan ve preoperatif diz BT’si mevcut olan hastalar değerlendirildi. Ameliyat sırasında distal femur kesisini takiben kesi yüzeyine kalem ve cetvel ile PCL ve saTEA çizgileri çizildi ve dijital kamera ile kaydedildi. “Picture Archiving Communication Systems” (PACS) üzerinde BT aksiyel femur kesitlerinde, lateral epikondil çıkıntısının en belirgin olduğu bölgeden medial epikondilin en uç noktasına çekilen çizgi (caTEA) ile posterior kondillerden geçen çizgi (PCL) arasındaki açı belirlendi.
BULGULAR: Dokuz hastanın (1 erkek, 8 kadın; ortalama yaş 67 [59–80 yaş]) dokuz dizi çalışma grubunu oluşturdu. Fotoğraflar ve BT’de aksiyel kesit üzerinde yapılan ölçümler değerlendirildiğinde, saTEA çizgisi PCL çizgisiyle kıyaslandığında dokuz dizde (%100) dış rotasyon, ortalama açı 2.67±1.41° (1°–6°) olduğu; ameliyat öncesi BT ile yapılan ölçümlerde de dokuz dizde dış rotasyon, ortalama açı 4.67±1.41° (2°–7°)olduğu tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Total diz protezi ameliyatı sırasında femoral komponentin rotasyonunun tespitinde kullanılan saTEA ile ameliyat öncesi BT’de ölçülen caTEA arasında fark bulunmuştur. Bu iki teknikten birinin diğerinin sonucunu kontrol etmek için kullanılması güvenlidir. Gelecekte yapılabilecek olan kişiye özgü anatomik protezlerde BT ile yapılan ölçümlerin yeri olacaktır.

7. 
Yanık Merkezimizde Tedavi Edilmiş Uçucu Madde Yanığı Olan Hastaların Geriye Dönük Analizi
Retrospective Analysis of Patients Treated for Volatile Substance Burn Injuries
Yücel Yüce, Banu Eler Çevik, Kutlu Hakan Erkal
doi: 10.14744/scie.2018.88597  Sayfalar 283 - 287
GİRİŞ ve AMAÇ: Uçucu madde bağımlılığı, kimyasal maddelerin psikolojik fonksiyonlarda değişikliklere ulaşmak için tıbbi olmayan amaçlarla kullanımı şeklinde tanımlanmıştır. Uçucu maddelerle oluşan hasar tek başına bağımsız bir hasar olabileceği gibi; sıklıkla yüksek morbidite ve mortaliteye sahip kütanöz yanıklarla da ilişkili olabilir. Bu çalışmada, yanık merkezimize yönlendirilmiş uçucu madde yanık hasarlarının yönetimini rapor etmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Temmuz 2012–Temmuz 2017 tarihleri arasında bir 3. basamak eğitim ve araştırma hastanesi yanık merkezinde tedavi edilmiş uçucu madde yanığı olan 67 hasta bir geriye dönük çalışmada analiz edildi. Yaş, cinsiyet, hasar tipi ve tedavi yöntemleri geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Hastaların tümü genç erkeklerdi ve çoğunda yüzeysel yanık hasarları vardı. Hastanede kalış süresi 3–22 gündü. Sekiz hasta (%11.9) yanık yoğun bakım ünitesinde takip edildi. Hastaların tümü konservatif yöntemlerle tedavi edildi ve mortalite oranı sıfırdı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Uçucu maddelerin suistimalinin önlenmesi bunlara bağlı yanık hasarlarının oluşmasını da önleyecektir. Kronik kullanıcıların tedavilerine yönelik tedavi stratejilerinin geliştirilmesi ve değerlendirilmesi ile uçucu madde kullanımının önlenmesi gelecek için temel kavramlar olacaktır.

OLGU SUNUMU
8. 
Boerhaave Sendromunun Endoskopik Tedavisi: Olgu Sunumu
Endoscopic Treatment of Boerhaave Syndrome: A Case Report
Mustafa Salih Akın, Mehmet Sait Buğdacı, Esin Korkut
doi: 10.14744/scie.2018.92485  Sayfalar 288 - 291
Boerhaave sendromu, özofagusun spontan perforasyonudur. Yüksek morbidite ve mortalite ile ilişkilidir. Boerhaave sendromu nadir bir durumdur ve tedavisi için kanıta dayalı kılavuzlar sınırlıdır. Tedavisinde endoskopik ve cerrahi yöntemler kullanılmaktadır. Endoskopik yöntemler zamanla daha etkin hale gelmekte ve birçok durumda cerrahiye ihtiyacı, morbidite ve mortaliteyi azaltmaktadır. Endoskopik klipler hem kanama hem de perforasyon gibi acil durumlar için, polipektomi, endoskopik submukozal diseksiyon (ESD) veya NOTES (Natural Orifice Transluminal Endoscopic Surgery) gibi prosedürlerde giderek daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu yazıda, endoskopik olarak tedavi edilen Boerhaave sendromlu bir olgu sunuldu.

9. 
Retroperitoneal Dev Mikst Adenöroendokrin Karsinom: Olgu Sunumu
Retroperitoneal Giant Mixed Adenoneuroendocrine Carcinoma: Case Report
Selçuk Kaya, Yunus Emre Altuntaş, Önder Altın, Ahmet Feran Ağaçhan, Hasan Fehmi Küçük, Metin Kement, Levent Kaptanoğlu, Nejdet Bildik
doi: 10.14744/scie.2018.47955  Sayfalar 292 - 294
Apendiks mukoselinin en yaygın ikinci görülme şekli musinöz kistadenokarsinomdur. Sağ retroperitoneal boşluğun tamamına yakını dolduran nadir görülen miks adenöroendokrin karsinom (MANEC) olgusu sunulmaktadır. Altmış dört yaşında erkek hasta; sağ alt kadranda palpabl kitlesi mevcuttu. Bilgisarlı batın tomografisinde (BBT) 31x25x25 cm boyutlarına ulaşan multisepatalı kistik kitle görülmüştür. Literatürde 50 olgu rapor edilmiş olup; büyük ve dev mukosellerin ortalama çapları 13 ile 40 cm arasında değişmesine rağmen bu olguların sadece bir kaçında müsinöz kistadenokarsinom rapor edilmiştir. Operasyonda; kistadenom ya da hiperplazide apendektomi yeterli tedavi olarak görülse de kistadenokarsinomda sağ hemikolektomi yapılmalıdır. Bu olgumuz patolojik tanısı mikst adenonöroendokrin karsinom (nöroendokrin karsinom/adenokarsinom oranı 30/70) olması dolayısyla literatürde tek olgudur.

10. 
Nadir Görülen Bir Yerleşim Olan Maksiller Sinüste Nüks Pleomorfik Adenom
A Rare Localization of Recurrent Pleomorphic Adenoma: The Maxillary Sinus
Cem Berkay Sınacı, Sultan Yalçın, Gaye Taylan Filinte, Kaan Gideroğlu, Celal Alioğlu
doi: 10.14744/scie.2017.43153  Sayfalar 295 - 296
Parotis dokusunun en sık görülen benign tümörü olan pleomorfik adenomun nadir bir yerleşim yeri olarak maksiler sinüs kaynaklı bir olgu sunuldu. On üç yaşında kız hasta damakta kitle şikayeti ile başvurdu, yapılan biyopsi sonrası pleomorfik adenom tanısı alan hastaya operasyon ile kitle eksizyonu ve allogreft kemik ile rekonstrüksiyon uygulandı. Ameliyat sonrası ek bir tedavi almayan hastada 6 yıl boyunca nüks gözlenmedi. Altıncı yıl sonunda tekrar damakta büyüme fark eden hastaya planlanan operasyonla nüks kitle küretajı ve tekrar allogreft kemik ile rekonstrüksiyon yapıldı. Biyopsi sonucu nüks pleomorfik adenom olarak gelen hastanın ikinci ameliyatından sonraki birinci yıl takibinde herhangi bir nüks saptanmadı. Pleomorfik adenom sıklıkla tükrük bezlerinde görülmekte olup maksiller sinüste nadiren görülmektedir. Damakta ağrısız büyüme şikayeti ile başvuran hastalarda pleomorfik adenom ayırcı tanılar arasında düşünülmelidir.

11. 
Primer Duedonal Mukoza Kökenli Lenfoid Doku Lenfoması (MALToma): Olgu Sunumu
Primary Duodenal Mucosa-Associated Lymphoid Tissue Lymphoma (MALToma): A Case Report
Arzu Cennet Işık, Seydahmet Akın, Mesut Ayer, Tuğba Sevinç Gamsız, Begüm Damla Şencan, Özcan Keskin
doi: 10.14744/scie.2018.35220  Sayfalar 297 - 299
Primer duodenal MALT (Mucosa Associated Lymphoid Tissue) lenfoma non-Hodgkin lenfomanın (NHL) nadir görülen bir türüdür ve en sık midede saptanmaktadır. Yirmi yaşında erkek hastamız; progresif şekilde kusma, kilo kaybı ve karın ağrısı nedeniyle tarafımıza başvurdu. İki kez yapılan gastroduodenoskopide belirgin özellik olmaması ve şikayetlerinin devamı üzerine istenen çift kontrast baryum incelemesinde duodenumda dolum defekti saptandı. Helicobacter pylori pozitifliği de bulunan hastadan alınan biyopsi örneğinde kötü diferansiye B hücreli MALT lenfoma teşhisi konuldu.

12. 
Sağ Ventriküle İnvaze Mediastinal Kitle
Mediastinal Mass Invading the Right Ventricle
Coşkun Doğan, Tolga Sinan Güvenç, Nagehan Özdemir Barışık, Sevda Şener Cömert, Güven Yılmaz
doi: 10.14744/scie.2017.03522  Sayfalar 300 - 304
Lenfomaların kalp tutulumu nadirdir ve çoğunlukla otopsi çalışmaları ile ortaya konulur. Buna karşın kalp tutulumunun son derece ciddi sonuçları vardır. Lenfomaların kalp tutulumu retrograd lenfatik, hematojen ve doğrudan komşuluk yoluyla direkt invazyon şeklinde olur. Direkt invazyon en sık görüleni ve en destrüktif bulgulara yol açanıdır. Klinik bulgu ve belirtileri nonspesifiktir. Bu yüzden erken tanı ve tedavi hayat kurtarır. Olgumuz efor dispnesi ve akciğer grafisinde görülen kardiomegali nedeni ile uzun süre kardiyoloji polikliniğinde tetkik edilmiş, ekokardiografik incelemede mediastinal kitleden şüphelenilmesi üzerine kliniğimize refere edilmiştir. Çekilen toraksın bilgisayarlı tomografik incelemesinde mediasteni dolduran, sağ ventrikül duvarına radyolojik olarak invazyon düşündüren kitle saptanan hastaya aynı gün göğüs hastalıkları uzmanı tarafından toraks ultrasonografisi rehberliğinde trucut biyopsi yapılmış, biyopsiden üç gün sonra lenfoma patolojik tanısı ile beraber hasta tedavi için hematoloji polikliniğine yönlendirilmiştir. Tedavinin üçüncü haftasında ise hastanın tüm yakınmaları gerilemiştir. Bu makale kalp tutulumu şüphesi olan olgularda multidisipliner yaklaşımla hızlı tanı ve tedavinin önemine ve toraks ultrasonografi ile mediastinal kitle lezyona hızlı ve güvenli yapılabilen biyopsi işlemine dikkat çekmek için sunulmuştur.

LookUs & Online Makale