E-ISSN : 2587-1404
ISSN    : 2587-0998

Hızlı Arama




SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 5 (3)
Cilt: 5  Sayı: 3 - 1994
ARAŞTIRMA MAKALESI
1. 
SON BİR YILDA KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ'NDE YATAN YENİDOĞANLARIN MORTALİTE VE MORBİDİTESİ
MORTALITY AND MORBIDITY RATES FOR INFANTS HOSPITALIZED IN OUR CLINIC IN THE PAST YEAR
Yasemin A Ekmekçioğlu, Feza Güneş, Ahmet Özgüner
Sayfalar 471 - 476
Eylül 1992 - Ağustos 1993 tarihleri arasında hastanemiz Çocuk Kliniğine 1251 hasta yatırılmış olup bu hastaların 231'i (%18.5) yenidoğan servisinde enterne edilmiştir. Erkek/kız oranı 1.2/1 olarak saptanmıştır. Tüm yenidoğanların yatış nedenlerine göre yapılan sıralamada %34.6 ile hiperbilirubinemi başta gelmekte, bunu %22.9 ile sepsis olguları izlemektedir. Tüm olguların %85'i (%36.8) çeşitli nedenler ile exitus olmuştur. Sepsis olguları tüm ölüm nedenlerinde başta gelmektedir (%34). Toplam 231 olgunun %53.3'ü term, %39'u preterm, %1.7 postterm yenidoğan idi. Term bebeklerde yatış nedenlerinde yine hiperbilirubinemi başta gelirken (%51), preterm bebeklerde ise sepsis nedeni ile yatış ilk sırayı almaktadır (%32.2). Term bebeklerde ölüm nedenlerinin başında sepsis gelirken (%43.3), pretermlerin en fazla görülen ölüm nedeni RDS (%38.2)dir. Sepsisli term bebeklerde AGA'lara kıyasla SGA bebeklerde ölüm oranı (%71.1) oldukça yüksek iken, sepsisli preterm SGA'larda ölüm oranı (%88.8), AGA'lara kıyasla çok daha yüksek bulunmuştur. Tüm olguların gestasyonel yaşa göre yapılan sınıflamasında survi oranı; 42 haftada %50, 38-41 haftada %80.9, 34-37 haftada %66, 30-33 haftada %19.2, 26-29 haftada %20, 22-25 haftada O olarak bulunmuştur. Bu bulgular, yenidoğanların gerek hastaneye yatış nedenleri gerekse ölüm nedenlerinin ABD, İsveç gibi gelişmiş ülkelerden çok farklı olduğunu ve gelişmekte olan ülkelere uygunluk gösterdiğini, yenidoğanların özellikle sepsis açısından büyük riskte olduğunu ve küçük prematürelerin yaşatılabilmesi için çok daha donanımlı yenidoğan ünitelerine ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

2. 
İNTRAVENÖZ VE NEBULİZE UYGULANAN SALBUTAMOLÜN KAN ELEKTROLİTLERİ, CPK VE EKG ÜZERİNE ETKİLERİ
THE EFFECTS OF INTRAVENOUSLY-AND NEBULISED-ADMINISTERED SALBUTAMOL ON BLOOD ELECTROLYTES, CPK AND ECG
Bülent Tutluoğlu, Yaşar Yılmazkaya, Seher Abanozlu
Sayfalar 477 - 479
Klinikte çok yaygın olarak kullanılan salbutamol acil durumlarda gerek inhalasyon yoluyla, gerekse de intravenöz olarak birçok yerde uygulanmaktadır. Bu uygulamalardan sağlanan yararın mekanizmasını aydınlatabilmek ve bu uygulamaların olumsuz bir yan etkisi olup olmadığını anlamak amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Çalışmaya Kartal Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Polikliniği'ne 1/5/94-31/5/94 tarihleri arasında başvuran astma bronşiale tanısı konan toplam 29 hasta alındı. Hastaların hepsinde fizik muayenede oskültasyonla ek sesler mevcuttu. Çalışmaya alınan toplam 29 hastaya çalışma öncesi EKG, AFT yapılmış; kanları alınarak serumlarında CPK, Na+, K+, Cl- düzeylerine bakılmıştır. Daha sonra hastalardan 10'una bir nebülizatör vasıtası ile 2 ampul ventolin Nebules, dokuzuna 150 cc %5 dekstroz içersinde ventolin ampul, dokuzuna ise serum fizyolojik ampul verilmiş ve ilaç uygulamadan önce yapılan işlemler yinelenmiştir. Serum fizyolojik uygulanan grupta hiçbir parametrede anlamlı bir fark elde edilmemiştir. Nebulize salbutamol uygulanan grupta kan CPK değerleri testten önce 84.55±41.62 U, testten sonra ise 95.33±44.49 olarak tespit edilmiş; aradaki fark anlamlı bulunmamıştır. Kan potasyum değerleri ise tedavi öncesi 4.13±0.55, tedavi sonrası 4.04±0.50 olarak tespit edilmiş; aradaki fark anlamlı bulunmamıştır. İ.V. salbutamol uygulanan grupta ise, kan CPK düzeyleri tedavi öncesi 168.55±219.68, tedavi sonrası 136.55±143.12 bulunmuş; aradaki fark anlamlı bulunmamıştır. Kan K düzeyleri ise tedavi öncesi 4.2±0.23, tedavi sonrası 3.6±0.25 bulunmuş ve aradaki farkın p=0.001 düzeyinde anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Gerek inhalasyon gerekse de İ.V. tek doz uygulanan salbutamol ün adale kontraksiyonu üzerine bir etkisi olmadığı düşünülürken, İ.V. uygulanan salbutamolün ani bir hipopotasemiye neden olduğu ve bunun da hasta açısından ciddi klinik problemler ortaya çıkarabileceği düşünülmüştür.

3. 
SUBLİNGUAL CAPTOPRİL İLE HİPERTANSİF KRİZ TEDAVİSİ
THE THERAPY OF HYPERTENSIVE CRISIS WITH SUBLINGUAL CAPTOPRIL
Rahmi Irmak, Ali Yayla
Sayfalar 480 - 482
Hipertansif krizli 20 hastada sublingual captoprilin etkisini ve güvenirliğini araştırdık. Yaş ortalaması 54 olan hipertansif krizli 20 hasta incelendi. Hastalar 25 mg captoprili tablet olarak dil altında emerek aldılar. Hastaların kan basıncı ve kalp atım hızı ilaç vermeden önce ve ilaç verdikten sonra 5, 10, 15, 20, 30, 40, 50, 60, 75, 90, 105 ve 120. dakikalarda oturur pozisyonda ölçüldü. Kan basıncı ilk 5 dakikadan itibaren düşmeye başladı. Ortalama maksimal düşme ilk 30 dakika içinde oluştu. Bu etki 2 saat boyunca devam etti, kalp hızında değişme olmadı. Bizim incelememizin sonuçları gösterdi ki sublingual captopril hipertansif kriz tedavisinde etkili ve güvenlidir, hiçbir yan etkisi yoktur.

4. 
UNREZEKTABL HİLER KOLANJİOKARSİNOMLARDA PALYATİF KARACİĞER 3. SEGMENT DRENAJI AMELİYATININ YERİ VE ÖNEMİ
THE VALUE OF PALLIATIVE INTRAHEPATIC CHOLANGIOENTERIC ANASTOMOSIS IN UNRESECTABLE HILAR CHOLANGIOCARCINOMAS
Tayfun Yücel, Ayhan Çevik, Kemal Kasar, Zeki Memiş, Mustafa Gülmen
Sayfalar 483 - 485
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniğinde 1993 yılında üç adet unrezektabl hiler kolanjiokarsinom olgusu saptandı. Olguların hepsinin geliş şikayeti sarılık, kaşıntı, batında kitle idi. Hastaların tanısı bilgisayarlı batın tomografisi ve ultrasonografi sonucunda konuldu. Preoperatif olarak tümörün unrezektabl olduğu düşünüldü. Preoperatif olarak V.porta ve A.hepatika invazyonu, karaciğer metastazı, omentum metastazı ve batında asit varlığı saptandı. Hastaların ikisi (%67) hiler kolanjiokarsinom, biri (%33) ise proksimale invaze olmuş koledok tm. idi. Hastaların hepsine palyatif amaçlı 3. segmentten transanastomotik stent aracılığı ile intrahepatik kolanjiojejunostomi uygulandı. Sonuçta, hastalarda bilirubin değerlerinin hızla düştüğü ve yaşam standartlarının iyileştiği görüldü. Bu ameliyatın unrezektabl hiler kolanjiokarsinom vakalarında etkili bir palyatif tedavi yöntemi olduğu kanısına varıldı.

5. 
PULMONER HİDATİK HASTALIKTA BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ
COMPUTERIZED TOMOGRAPHY RESULTS IN PULMONARY HYDATID CYSTS
Ahmet Ilgazlı, Benan Çağlayan, Nihal Özşeker, Rahmi Irmak, Melahat Kurutepe
Sayfalar 486 - 488
1990-1993 yılları arasında Heybeliada Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahi Merkezi'nde yatırılarak incelenen ve postoperatif olarak pulmoner hidatik kist tanısı konan 50 olgunun bilgisayarlı tomografik bulguları değerlendirildi. Akciğer hidatik kistleri sayı ve lokalizasyon yönünden sınıflandırıldı. Ayrıca basit ve rüptüre kistler olarak bir diğer gruplama daha yapıldı. Bilgisayarlı tomografinin özellikle komplike hidatik kistlerin ayırıcı tanısında ve preoperatif olarak lezyonun natürünü, sayı ve lokalizasyonunu belirlemede etkin katkısı olduğu kanısına varıldı.

6. 
DİCK YÖNTEMİ İLE İNSİZYONEL HERNİLERİN ONARIMI
REPAIR OF INCISIONAL HERNIAS WITH
Yıldırım Gülhan, Zeki Memiş, Lokman Eldem, Necmi Kurt, Faik Çelik, Mustafa Gülmen
Sayfalar 489 - 490
Ekstraperitoneal, iki katlı fasya takviyesi diye tanımlanabilen "Dick Yöntemi" ile 44 olguda insizyonel herni onarımı yapıldı. Ortalama 58 ay takip edilen olguların bir tanesinde (%2,3) nüks görüldü. Mortalite yoktu. Peritonu açmama, her tip keside ve her büyüklükte defekte uygulanabilmesi, maliyet yükü getirmemesi ve teknik güçlüğünün olmaması gibi avantajlara sahip Dick yöntemi'nin, insizyonel herni onarımında etkili bir yöntem olduğu sonucuna varılmıştır.

7. 
DALAK YARALANMALARINDA SPLENORAFİ
SPLENORAPHY IN SPLENIC INJURIES
Zeki Memiş, Yıldırım Gülhan, Necmi Kurt, Ömer Ayçan, Kerem Erksoy, Mustafa Gülmen
Sayfalar 491 - 495
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniğinde 1989-1993 yılları arasında dalak yaralanması nedeniyle 180 olguya (%81.5) splenektomi, 41 olguya (% 18.5) splenorafi ameliyatı uygulandı. Splenorafinin uygun olgularda yapılmasının önemini vurgulamak amacıyla 41 olgu retrospektif olarak incelendi. Otuzüç olguda (%80.5) kunt, 16 olguda (%14.6) penetran, iki olguda (%4.9) iatrojenik yaralanma saptandı. Hipotansiyonla beraber multipl yaralanmalarda, dalağın çok parçalı yaralanmalarında grade III yaralanmaların çoğunda, grade IV ve V yaralanmalarda splenorafi işlemi uygulanmadı. Dalak onarımında basit sütür, topikal hemostatik ajanlar, kompresyon, koter kullanıldı. Postop. komplikasyon olarak üç plevral effüzyon, bir subdiyafragmatik abse görüldü. Tekrar kanama için relaparotomi yapılmadı. Mortalite oranımız %2.5'dur. Uygun grade'li hastalarda iyi bir cerrahi teknikle yapılmış splenorafide tekrar kanama riski yok denecek kadar az olup, emniyetle yapılabilmektedir.

LookUs & Online Makale