E-ISSN : 2587-1404
ISSN    : 2587-0998

Hızlı Arama




SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 25 (1)
Cilt: 25  Sayı: 1 - 2014
1. 
Kapak ve Künye
Cover
Keah 2014–1
Sayfa I

ARAŞTIRMA MAKALESI
2. 
Oosit Morfolojik Komponentlerinin Fertilizasyona Etkisi
Impact of Oocyte Morphological Components on Fertilization
Zehra Sema Özkan, Mustafa Ekinci, Hüseyin Timurkan, Ekrem Sapmaz
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.69862  Sayfalar 1 - 4
AMAÇ: Polar cisimcik (PB) büyüklüğü, zona pellusida (ZP) kalınlığı ve oosit sitoplazma (OS) çapının fertilizasyon üzerine etkisi olup olmadığını araştırmak.

YÖNTEMLER: Bu ileriye yönelik randomize çalışmaya tubal faktör etiyolojisi ile intrasitoplazmik sperm injeksiyonu (ICSI) uygulanan 224 matür oosit dahil edildi. ICSI esnasında mikroskop altında PB’nin yatay ve dikey çapları (mikrometre), ZP’nin saat 3-6-9-12 hizalarındaki kalınlıkları (mikrometre) ve oosit sitoplazmasının yatay ve dikey çapları (mm) ölçülüp aritmetik ortalamaları hesaplandı. ICSI’dan 24 saat sonra pronükleus oluşumuna gore fertilizasyon kontrolü yapıldı.

BULGULAR: Çalışmadaki olguların ortalama yaş, vücut kitle indeksi, antral folikül sayısı, matür oosit sayısı ve stimülasyon süresi sırasıyla 31.5±4.2 yıl, 26.5±4.7 kg/m2, 12.9±4.5, 13±3.8 ve 8.1±0.9 gün idi. Ortalama PB çapı, ZP kalınlığı ve OS çapı sırasıyla 6.1±1.1 mcm, 6.4±0.5 mcm and 36.7±1.9 mm idi. ROC analizinde ZP kalınlığı için AUC= 0.47, LR+= 2.4 ve 7.275 mcm cut-off kabul edildiğinde fertilizasyon %93.7 spesifite ve %6 sensitivite ile öngürebilir. Regresyon analizinde sadece ZP kalınlığı (RR: 5.3, %95 GA: 1.85-15.19, p=0.002) fertilizasyon oranı üzerine etkili bulundu.
SONUÇ: Oosit morfolojik komponentlerinden ZP kalınlığının fertilizasyon oranı üzerine etkisi olduğunu gözledik.

3. 
İç Hastalıkları Ameliyat Hazırlık Polikliniğinde Diyabet ve Hipertansiyonun Ameliyat Gecikmesindeki Rolü
The Role of Hypertension and Diabetes in Delayed Operations and Surgery Preparation at the Internal Medicine Polyclinic
Seydahmet Akın, Ercan Ergin, Muhammet Emin Erdem, Sinan Kazan, Semih Keçici, Mustafa Tekçe, Mehmet Aliustaoğlu
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.59454  Sayfalar 5 - 8
AMAÇ: Ameliyat hazırlık polikliniğine başvuran hastalarda diyabet ve hipertansiyon sıklığını saptamak, bu hastalıklara bağlı operasyona verilme gecikmelerini değerlendirmek.

YÖNTEMLER: Ocak-Haziran 2011 tarihleri arasında hastanemiz iç hastalıkları ameliyat hazırlık polikliniğine başvuran hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. Rastgele seçilen hastalardaki diyabet ve hipertansiyon sıklığı, operasyona verilme açısından uygunluk durumu değerlendirilerek gecikme nedenleri değerlendirildi.

BULGULAR: Çalışmaya 492 kadın, 438 erkek, toplam 930 hasta alındı. Hastaların 401’inde (%43) hipertansiyon saptandı. Hastaların 142’si (%15) hipertansif olduklarının farkında değildiler. Tedavi alan 259 hastanın 158’i (%61) hedef değerlerde değildi. 60 kadın, 42 erkek, toplam 102 hastada diyabet mevcut idi. 99 (%10) hastanın kontrolsüz hipertansiyon, 24 (%2) hastanın kontrolsüz diyabet nedeniyle ameliyata girişi gecikti.
SONUÇ: Diyabet ve hipertansiyon, ameliyat gecikme sebeplerinin başında gelmektedir. Hasta gurubunda hipertansiyon en sık ameliyat erteleme nedeni olarak öne çıkmıştır. Diyabetiklerin %25’inin kötü glisemik kontrol nedeniyle ameliyata verilememesi çalışmanın diğer bir önemli sonucudur. Bu sonuçlar bize hipertansiyon ve diyabetin ameliyat hazırlığı yapılan hastalarda oldukça sık saptandığını göstermektedir.

4. 
Varikoselektomide Yara Yeri Lokal Anestezisinin Ameliyat Sonrası Ağrı Üzerine Etkinliği
The Efficacy of Intraincisional Local Anesthesia on Postoperative Pain in Varicocelectomy
Utku Sari, Salih Budak, Evrim Emre Aksoy, Şükrü Kumsar, Adil Emrah Sonbahar, Tuğba Sonbahar, Fikret Bayer, Öztuğ Adsan
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.72621  Sayfalar 9 - 12
AMAÇ: Çalışmamızda varikoselektomi sonrası yara yerine uygulanan lokal anestezinin ameliyat sonrası ağrı ve analjezik ihtiyacı üzerine olan etkisini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Ocak 2011-Aralık 2012 tarihleri arasında varikoselektomi ameliyatı uygulanan 80 hasta çalışmaya dahil edildi. Bilinen nörolojik hastalık, diyabet tanısı olanlar ve anesteziye bağlı idrar retansiyonu gelişenler çalışma dışı bırakıldı. Kırk kişiden oluşan birinci gruba ameliyat sonrası lokal anestezi uygulandı. Diğer 40 kişiden oluşan ikinci gruba lokal anestezi uygulanmadı. Ameliyat sonrası 2, 4, 6, 8, 12 ve 24. saatlerde görsel ağrı skalası (VAS) yardımıyla hastaların ağrı durumları incelendi.
BULGULAR: Yara yeri lokal anestezi (bupivakain) uygulanan grupta 2, 4, 6 ve 8. saatlerde VAS skoru ve ameliyat sonrası analjezik gereksinimleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha az tespit edildi (p<0.05). Ameliyat sonrası 12. ve 24. saat ağrı skorları yönünden gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı.
SONUÇ: Çalışmamıza göre varikoselektomi ameliyatında yara yerine lokal anestezi uygulanması ameliyat sonrası dönemde ağrı şiddetini ve analjezik tüketimini azaltan etkili bir yöntemdir.

5. 
Tip 2 Diyabetik Hastalarda Hangi Tedavi ile Glisemik Hedeflere Ulaştık?
Which Treatment Reaches Glycemic Goals in Type-2 Diabetic Patients?
Ercan Ergin, Seydahmet Akın, Ersin Efetürk, Muhammet Emin Erdem, Mustafa Tekçe, Mehmet Aliustaoğlu
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.27122  Sayfalar 13 - 18
AMAÇ: Bu çalışmada hastanemiz dahiliye polikliniğine başvuran tip 2 diyabetli hastalarında glisemik hedeflere ulaşma oranları ve glisemik hedefe ulaşanların ilaç kullanım profilleri incelenmiştir.
YÖNTEMLER: Mart 2011-Mayıs 2011 arasında üç ay boyunca hastanemiz İç Hastalıkları Polikliniği’ne başvuran 375 tip 2 diyabet tanılı hastanın HbA1c değerlerine bakıldı, hastalık yaşı ve ilaç kullanımı sorgulandı. HbA1c ≤%7 olan hastaların (iyi kontrol grubu) ilaç profilleri incelendi.

BULGULAR: Üç yüz yetmiş beş hastanın hastalık yaşı dikkate alınmadan değerlendirildiğinde %66’sı (n=248) iyi kontrol grubunda idi. Glisemik hedefe ulaşmış bu hastaların %81’i oral antidiyabetik (OAD) (n=203), %15’i OAD + insülin (n=36), %4’ü sadece insülin (n=9) kullanmaktaydı. Hastalık yaşı beş yıl ve üzeri olan hastaları incelendiğimizde (n=169) ise 169 hastanın %36’sı iyi kontrol grubunda idi (n=61). Glisemik hedefe ulaşmış bu hastaların %98’i OAD (n=60), %2’si OAD + insülin (n=1) kullanmaktaydı.

Hastalık yaşı 5 yıl ve üzeri olan hastaları incelendiğimizde (169 kişi) ise 169 hastanın % 36’sı iyi kontrol grubunda idi (61 kişi). Glisemik hedefe ulaşmış bu hastaların % 98’i OAD (60 kişi), %2’si OAD+ insülin (1 kişi) kullanmaktaydı.
SONUÇ: Diyabetik popülasyonda hastalık yaşı ilerledikçe iyi kontrol grubu oranı azalmaktadır. İyi kontrol grubunda hastalık yaşı ilerledikçe insülin kullanımının artması beklenirken çalışmamızda oral antidiyabetik kullanan hastaların daha fazla olduğunu tespit ettik.


6. 
İnsidental Saptanan Apendiks Karsinoid Tümörü
Carcinoid Tumor of the Appendix Detected Incidentally
Fatih Başak, Mustafa Hasbahçeci, Tolga Canbak, Aylin Acar, Gürhan Baş, Orhan Alimoğlu
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.69772  Sayfalar 19 - 22
AMAÇ: Bu çalışmada karsinoid tümör saptanan hastalar değerlendirildi ve literatür eşliğinde apendiks karsinoid tümör tedavi yaklaşımı incelendi.

YÖNTEMLER: Ocak 2009-Aralık 2011 yılları arasında 1071 apendektomi olgusunun histopatolojik incelemesinde karsinoid tümör olarak rapor edilen olgular, klinik bulgu, ameliyat bulgusu, histopatoloji ve takipleri yönünden geriye dönük olarak incelendi.


BULGULAR: Çalışmaya, apendiks histopatolojik incelemesinde karsinoid tümör saptanan altı (%0.6) olgu alındı. Yaş ortalaması 28 (dağılım 23-31 yıl) idi. Hastaların beşi erkek ve biri kadındı. Ameliyat sırasında hiçbir olguda tümöral bir oluşum düşünülmedi, tüm olgular insidental karsinoid tümör olarak değerlendirildi. Ortalama tümör boyutu 0.5 cm (dağılım 0.1-1.2 cm) idi. Ki-67, dört hastada incelendi ve tüm hastalarda %2’nin altında idi. Yatış süreleri ortalama 2.3 gündü. Tüm hastalar sorunsuz taburcu edildi. Hastaların ortalama takip süresi 19 (dağılım 12-33 ay) aydı. Tüm olguların takipleri sorunsuz seyretti.


SONUÇ: Apendiks karsinoid tümörleri sıklıkla apendektomi ile insidental saptanmaktadır. Kolorektal neoplazm gelişme olasılığı unutulmamalıdır.


7. 
Meibomius Bezi Disfonksiyonu Olan Hastalarda Gözyaşı Fonksiyonu Test Sonuçları
Tear Function Test Results in Patients with Meibomian Gland Dysfunction
Işıl Bahar Sayman Muslubaş, Alev Kahya, Yusuf Özertürk
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.51422  Sayfalar 23 - 26
AMAÇ: Meibomius bezi disfonksiyonu (MBD) olan hastalarla kontrol grubu hastaların Oküler Yüzey Hasar İndeksi (OSDI, Allergan Inc., [Irvine, Calif]) anketi, Schirmer testi ve gözyaşı kırılma zamanı (GKZ) sonuçlarını karşılaştırmak.

YÖNTEMLER: MBD olan 16 hastanın 32 gözü (Grup A) ve kontrol grubu olarak 16 hastanın 32 gözü (Grup B) çalışmaya alındı. Tüm hastaların görme keskinliği muayenesi ve ayrıntılı oftalmolojik incelemesi yapıldıktan sonra OSDI anketi ile semptomları sorgulandı. Kuru göz tanısı için anestezisiz Schirmer testi ve GKZ testleri uygulandı.

BULGULAR: Grup A’da yaş ortalaması 26.9±4.9 (10 kadın, 6 erkek) iken, B grubunda yaş ortalaması 27.3±5.1 yaş (9 kadın, 7 erkek) idi. İki grup arasında yaş ve cinsiyet açısından anlamlı olarak fark yoktu (p=0.65; p=0.78). Tüm hastaların en iyi düzeltilmiş görme keskinliği Snellen eşeli ile 10/10 idi. OSDI skoru ortalaması Grup A’da 45.5±15.1 iken, B grubunda 9.4±3.7 idi ve iki grup arasında ileri derecede anlamlı fark bulundu (p<0.001). Schirmer testi ortalaması her iki grupta da normal sınırlardaydı (Grup A; 19.1±5.7 mm, Grup B; 17.3±4.4 mm) ve iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p=0.72). GKZ ortalaması ise Grup A’da 4.5±1.1 sn iken Grup B’de 14.3±2.2 bulundu ve iki grup arasındaki istatiksel fark yine ileri derecede anlamlıydı (p<0.001).

SONUÇ: MBD olan hastalarda buharlaşma artışına bağlı kuru göz sendromu oluşabilmektedir. Schirmer test ölçümleri azalmadan OSDI anketinde skor yüksek ve GKZ kısa olarak ölçülmektedir. Bu nedenle bu tür olgularda kuru göz varlığını saptamak için GKZ ve OSDI anketi yapılması uygun olacaktır.


8. 
Spontan Pnömotoraksta Tedavi Seçenekleri
Treatment Choices in Spontaneous Pneumothorax
Ayşen Taslak Şengül, Yasemin Bilgin Büyükkarabacak, Tülin Durgun Yetim, Burçin Çelik, Pelin Sürücü, Ahmet Başoğlu
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.55476  Sayfalar 27 - 33
AMAÇ: Bu çalışmada, 2000-2011 yılları arasında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde tedavi edilmiş spontan pnömotorakslı hastaları geriye dönük olarak değerlendirmek amaçlandı.


YÖNTEMLER: Spontan pnömotoraks tanısı ile takip ve tedavi edilmiş 160 hasta yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, etiyoloji, tanı yöntemleri, tedavi şekillerine göre geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların 144’ü erkek, 16’sı kadındı. 86 hastada primer spontan pnömotoraks (PSP), 74 hastada sekonder spontan pnömotoraks (SSP) tespit edildi. SSP’li hastalarda en sık etiyolojik nedenler kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve tüberkülozdu. Hastaların 149’una kapalı su altı drenajı, 53’üne cerrahi tedavi, 20’sine plörodezis, 18’ine nazal oksijen tedavisi uygulandı. Cerrahi tedavi ve plörodezis uygulanan hastalarda nüks izlenmezken, nazal oksijen tedavisi alan hastaların beşinde, tüp torakostomi uygulanan hastaların 21’inde nüks tespit edildi. Ortlama hastanede kalış 10 gün, mortalite oranı %1.8 idi.

SONUÇ: Spontan pnömotorakslı hastalarda tüp torakostominin yetersiz kaldığı durumlarda video yardımlı toraks cerrahisi ya da torakotomi ile cerrahi tedavi altın standarttır. Cerrahi tedavi seçeneklerinin kullanılamadığı hastalarda, nüksü önlemek için plörodezis akılda bulundurulmalıdır.


9. 
İki Yıllık Periyot İçinde El-Ayak-Ağız Hastalığı Olan Çocukların Değerlendirilmesi
Evaluation of Children With Hand-Foot-Mouth Disease in a Two-Year Period
Meltem Uğraş, Öznur Küçük, Suat Biçer, Defne Çöl, Tuba Giray, Gülay Çiler Erdağ, Zerrin Yalvaç, Burcu Yüce, Ayça Vitrinel
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.48568  Sayfalar 34 - 38
AMAÇ: El-ayak-ağız hastalığı, ateş ve el, ayak ve ağızda veziküler lezyonlarla seyreden bir hastalıktır. Döküntü şikayeti ile başvuran çocuk hastalarda son dönemde artış gösteren el-ayak-ağız hastalığına dikkat çekmeyi amaçladık.

YÖNTEMLER: Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’ne Ocak 2011-Ocak 2013 tarihleri arasında başvurup el-ayak-ağız hastalığı tanısı alan 127 çocuk hastanın geriye dönük olarak demografik veriler, şikayetler ve fizik muayene bulguları değerlendirildi.

BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 3.32±2.58 yaş (9 ay-15 yaş) olup %65.3’ü (n=83) erkek ve %34.7’si (n=44) kız idi. Hastaların %19.7’si (n=25) 2011 yılında ve %80.3’ü (n=102) 2012 yılında başvurmuş olup en sık başvurunun Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında olduğu (%61.2) görüldü. En sık başvuru şikayeti döküntü (%64.5) ve ateş (%61.4) idi. Ölçülen vücut ısısı 36.0-40.0°C arasında değişmekte idi. Fizik muayenede tüm hastalarda (%100.0) avuç içi ve ayak tabanında döküntü saptanırken 94 hastada (%74.0) enantem tespit edildi. Kan incelemesi yapılan 20 hastanın ortalama lökosit değeri 10.424±3.770/mm3 (4.800-18.890), ortalama C-reaktif protein değeri 19.1±24.65 (2.8-115.0) ve ortalama eritrosit sedimentasyon hızı 28.45±12.97 mm/saat (13-57) olarak bulundu. Hastaların yedisi (%5.5) ateş, oral alım azlığı ve dehidratasyon nedeniyle yatırılarak tedavi edildi.

SONUÇ: 2012 yılında el-ayak-ağız hastalığında artış olmuştur.Hastalık üç yaşta daha sık görülmüş olup en sık bulguları ateş, döküntü ve enantem idi. Döküntü şikayeti ile başvuran hastada el-ayak-ağız hastalığı düşünülmelidir.


10. 
Pelvis Kırığı Bulunan Multitravmalı Hastalarda Mortaliteyi Etkileyen Faktörler
Factors Affecting Mortality in Multitraumatized Patients with Pelvic Fractures
Adnan Özpek, Metin Yücel, İbrahim Atak, Necdet Sağlam, Gürhan Baş, Orhan Alimoğlu
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.60938  Sayfalar 39 - 45
AMAÇ: Pelvis kırıkları, yüksek enerjili künt travmalar sonucu oluşur ve yüksek mortaliteyle seyreder. Bu yazıda, künt travmaya bağlı pelvis kırıklarında mortaliteye etki eden faktörler araştırıldı.

YÖNTEMLER: Aralık 2008 ile Aralık 2012 tarihleri arasında künt travma sonucu yaralanıp, yatırılarak tedavi edilen 49 pelvis kırıklı hastada (30 erkek, 19 kadın; ortalama yaş 39.8±17; dağılım 13-79 yıl) geriye dönük olarak; yaş, cinsiyet, travma mekanizması, kırığın instabilitesi, eşlik eden yaralanmalar, Yaralanma Şiddet Skoru (ISS), Revize Edilmiş Travma Skoru (RTS) ve transfüzyon gereksiniminin mortalite üzerindeki etkisi araştırıldı.

BULGULAR: Toplam 42 hastada (%86) eşlik eden yaralanmalar vardı, en sık toraks (%51), ekstremiteler (%51) ve karın (%33) yaralanmaları bulunuyordu. Yirmi yedi stabil kırıklı hastanın 1’i (%4) ve 22 instabil kırıklı hastanın 10’u (%45) olmak üzere toplam 11 (%22) hasta hayatını kaybetti. Tüm hastalarda ortalama ISS 30, RTS 6.85, transfüzyon ihtiyacı 3.5 Ü, kaybedilenlerde ise aynı sırayla 51, 4.45 ve 9.3 Ü bulundu (p<0.05).

ekstremiteler (%51) ve abdomen (%33) yaralanmaları mevcut idi.Yirmi yedi stabil kırığın 1(%4)’i ve 22 instabil kırığın 10 (%45)’u olmak üzere toplam 11(%22) hasta eks oldu.
Tüm hastalarda ortalama ISS 30, RTS 6.85, transfüzyon ihtiyacı 3.5 Ü.; kaybedilenlerde ise aynı sırayla 51, 4.45 ve 9.3 Ü. bulundu (p<0.05).


SONUÇ: Multitravmalı hastalarda pelvis kırığının instabil olması, eşlik eden yaralanmaların şiddeti, yüksek ISS, düşük RTS değeri ve artmış transfüzyon gereksiniminin mortaliteyi etkilediği belirlendi.


11. 
Distal Tibia Meatafizer ve Diyafizer Kırıklarının Biyolojik Fiksasyonunun Radyolojik ve Klinik Sonuçları
The Radiological and Clinical Results of Biological Fixation of Distal Tibia Metaphyseal and Diaphyseal Fractures
Asaf Bozkaya, Deniz Gülabi, Halil İbrahim Bekler, Gültekin Sıtkı Çeçen, Güven Bulut, Fevzi Saglam
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.14632  Sayfalar 46 - 52
AMAÇ: Bu çalışmada distal tibia metafizer ve diyafizer kırıklarının minimal invazif perkütan kilitli plakla osteosentez (MİPPO) tekniği uygulanarak tedavisinin klinik ve radyolojik sonuçlarının araştırılıp literatürle kıyaslanması amaçlandı.

YÖNTEMLER: Distal tibia diyafizer ve metafizer kırık nediyle ameliyat edilen ve çalışma kriterlerine uyan 30 hasta geriye dönük olarak analiz edildi. Ortalama yaşı 39.1 (18-62) olan hastaların 20’si (%66.6) erkek, 10’u (%33.3) kadın idi. Hastaların 25’inde (%83) kapalı, 5’inde (%17) açık kırık vardı. AO sınıflamasına göre kırıkların 15’i A1, 9’u A2, 5’i A3 ve 1’i C1 idi. Radyolojik olarak malunion, nonunion ve kaynama süresi; klinik olarak AOFAS (Amerikan Ortopedik Ayak ve Ayak Bileği Derneği) skoru, enfeksiyon ve ek cerrahi işlemler analiz edildi.

BULGULAR: İki hastamızda enfeksiyon görüldü. Kaynama ortalama 16.6 (8-20) haftada gerçekleşti. İki hastada kaynama geçikmesi, iki hastada da malunion gelişti. Hastaların ortalama takip süresi 15.3 ay (8-32) olup, ortalama AOFAS skoru 84 (60-92) idi.

SONUÇ: Distal tibia metafiz ve diyafiz kırıklarının tedavisinde MİPPO tekniği düşük komplikasyon oranıyla başarılı bir yöntemdir.


12. 
Ürotelyal Mesane Kanseri Nedeniyle Radikal Sistoprostatektomi Yapılan Hastalarda Rastlantısal Prostat Kanseri Sıklığı
The Frequency of Incidentally-Detected Prostate Cancer in Patients Undergoing Radical Cystoprostatectomy for Urotelial Bladder Carcinoma
Ahmet Selimoğlu, Akif Türk, Mustafa Bilal Hamarat, Erkin Sağlam, Hasan Aslan, Fatih Tarhan
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.91886  Sayfalar 53 - 57
AMAÇ: Bu çalışmada mesane ürotelyal kanseri nedeniyle radikal sistoprostatektomi yapılan hastalarda prostat adenokarsinom sıklığını araştırmayı ve prostat kanseri saptanan olguların histopatolojik özelliklerini ortaya koymayı amaçladık.

YÖNTEMLER: Ocak 2005 ile Haziran 2011 yılları arasında mesane ürotelyal kanseri nedeniyle radikal sistoprostatektomi yapılan ve ameliyat öncesi prostat kanseri tanısı olmayan 157 erkek hasta çalışmaya alındı. Hastaların patolojileri geriye dönük olarak değerlendirildi. Üriner diversiyon olarak 125 hastaya ileal konduit, 28 hastaya ortotopik ileal mesane ve dört hastaya üreterokütanostomi tekniği uygulandı.

BULGULAR: Radikal sistoprostatektomi uygulanan 157 hastanın 26’sında (%16.5) prostat kanseri saptandı. Prostat kanseri saptanan hastaları ortalama yaşı 67.3 yıl, saptanmayanların ise 61 yıl idi. Ortalama PSA değerleri prostat kanseri saptanan ve saptanmayan hastalarda sırası ile 2.9±0.35 ng/dl ve 2.7±0.41 ng/dl idi. Prostat kanseri saptanan hastaların Gleason skoru bir hastada 2+2, bir hastada 4+3 ve 24 hastada 3+3 olarak bulundu. Bu hastaların mesane kanseri patolojik evresi ise 10 hastada T4N2, bir hastada T4N1, dört hastada T3N1, sekiz hastada T2N0, bir hastada T1N0 ve iki hastada T0N0 olarak bulundu.

SONUÇ: Çalışmamızda radikal sistoprostatektomi uygulanan hastalarda rastlantısal prostat kanseri saptanma sıklığı %16.5 olarak bulunmuş olup bu nedenle hastaların patolojilerinin dikkatli ve detaylı değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.


OLGU SUNUMU
13. 
Akrep Sokmalarında Doksazosinin Etkinliği; Çocuk Olgu Sunumu
Effectiveness of Doxazosin in Scorpion Stings; Child Case Report
Ali Karakuş, Murat Tutanç, Vefik Arıca, Murat Karcıoğlu, Kasım Tuzcu, Fatmagül Başarslan, Mehmet Duru
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.53824  Sayfalar 58 - 60
Akrep sokması vakaları, özellikle çocuklarda kalp, solunum ve nörolojik sistemi etkileyen komplikasyonlar nedeniyle ölümcül olabilen acil hastalar grubundadır. Kalp etkilenimi, alfa reseptörlerinin uyarımı sonucunda görülebilmektedir. Bir alfa reseptör blokoru olan doksazosin kalp etkilenimi olan olguların tedavisinde kullanılabilmektedir. Biz de akciğer ödemi tablosunda olan ve doksazosin ile başarılı bir şekilde tedavi olan bir yaşındaki olguyu sunmayı hedefledik.

14. 
Anaplastik Özellikler Gösteren Subkutan Sakrokoksigeal Yerleşimli Miksopapiller Ependimom Olgusu
A Case of Subcutaneous Sacrococcygeal Myxopapillary Ependymoma Demonstrating Anaplastic Features
İlyas Sayar, İrfan Bayram, Mustafa Kösem, Nebi Yılmaz
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.03880  Sayfalar 61 - 64
Miksopapiller ependimomlar genellikle erişkinlerde görülen, ektopik ependimal kalıntılardan köken alan, çok seyrek olarak rastlanan gliomlardır. Yavaş büyüyen bu tümörler iyi prognozludur. Anaplastik varyantları bilinmemektedir. Bu yazıda, 46 yaşındaki erkek hastada subkutan sakrokoksigeal yerleşimli selüler anaplazi gösteren ve metastaz yapan bir miksopapiller ependimomun klinik, histopatolojik ve immünohistokimyasal bulguları sunuldu.

15. 
Travma Sonrası Lens Partikül Glokomu Gelişimi: Olgu Sunumu
Lens Particle Glaucoma After Penetrating Trauma: Case Report
Mehmet Özbaş, Muhammet Kazım Erol, İhsan Yılmaz, Leyla Yavuz, Murat Akbaba
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.20053  Sayfalar 65 - 68
Sol gözünde şiddetli ağrı ve görme kaybı olan 40 yaşında bir erkek hasta sunuldu. On gün önce sol gözüne tel çarptığı öğrenildi. Sol gözde korneada sızdırmayan tam kat lameller bir kesi, korneada ödem, travmatik katarakt ve ön kamarada serbest halde dolaşan lens partikülleri olduğu görüldü. Sol göz içi basıncı 75 mmHg ölçülen hasta lens partikül glokomu tanısı aldı; medikal tedaviye başlandı. Ancak yüksek olan göz tansiyonu medikal tedavi ile kontrol altına alınamadı. Göz tansiyonu düşmemiş olmasına rağmen, devam eden yüksek göz içi basıncının retinal ganglion hücrelerine zarar vermemesi için cerrahi planlayarak genel anestezi altında kristalin lensi ekstrakte ederek göz içi lensi yerleştirildi. Penetran travmaya bağlı katarakt ve sonrasında lens partikül glokomu gelişen bir olgu sunuldu.

16. 
Musküler Distrofilerde Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Metilfenidatın Güvenilirlik ve Etkinliği: İki Olgu
Attention Deficit Hyperactivity Disorder and the Safety and Efficacy of Methylphenidate in Muscular Dystrophies: Two Cases
Özalp Ekinci, Tanju Çelik, İbrahim Şilfeler, Fevziye Toros
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.69926  Sayfalar 69 - 72
Batı toplumlarında yapılmış araştırmalar musküler distrofi tanılı çocuk ve ergenlerde, aralarında dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu’nun (DEHB) da bulunduğu, psikiyatrik bozuklukların sık olarak görüldüğüne işaret etmektedir. Bu olgu sunumunda, başka türlü adlandırılamayan musküler distrofisi olan iki çocuk hastada DEHB tanısı ve metilfenidat tedavisinin etkinlik ve güvenilirliği tartışıldı.

17. 
Retrovezikal Yerleşimli Ekinokok Enfeksiyonu: Pelvik Hidatik Kistin Nadir Formu
Retrovesical Echinococcosis: A Rare Form of Pelvic Hydatid Cyst
Esra Boybek, Burcu Artunc
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.96630  Sayfalar 73 - 75
Pelvik ekinokok hastalığı, endemik bölgelerde yaklaşık %0.2 ile %0.9 arasında insidansa sahip olup oldukça ender rastlanılan bir durumdur, doğru tanısı cerrahi öncesi zordur. Doğum yapmamış 31 yaşında retrovezikal yerleşimli kist hidatik olgusu sunuldu. Spesifik klinik semptomları olmadığından, hastalıktan şüphelenmek tanıdaki anahtar noktadır, pelvik kitlelerin ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulmalıdır.

18. 
Olgu Sunumu Çerçevesinde Sirenomelinin Etiyopatogenez
Etiopathogenesis of Sirenomelia on the Framework of a Case Report
İbrahim Şilfeler, İbrahim Cansaran Tanidir, Ahmet Yağmur Baş
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.86619  Sayfalar 76 - 78
Kaudal regresyon sendromu grubu içinde değerlendirilen sirenomeli nadir görülen bir anomalidir. Birçok organda ciddi malformasyonla beraberlik gösterir. Bu yazıda daha önce tıbbi yazında bildirilmemiş olan sirenomeli ile 13 kaburga ve torakal vertebranın birlikteliği sunuldu. Olgumuzu, etiyopatogenezle ilgili yeni yorumlara ışık tutabileceği düşüncesiyle sunduk.

19. 
Meme Karsinomunun Dural Metaztazı ile İlişkili Subdural Hematom: Olgu Sunumu
Subdural Hematoma Associated with Dural Metastasis of Breast Carcinoma: Case Report
Kemal Ekici, Alpaslan Mayadağlı, Gökhan Yaprak, Arif Cihangir Yılmaz, Mustafa Erdoğan, Dilek Yavuzer
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.09825  Sayfalar 79 - 81
Subdural hematom ile ilişkili dura metastazı olan 36 yaşındaki kadın hasta kliniğimize başvurdu. Hastada yaygın kemik metastazı mevcuttu ve öncesinde meme kanseri nedeniyle tedavi almıştı. Akut spontan subdural hematoma bağlı ilerleyici güçsüzlük ve bulanık görme gelişti. Kapsamlı araştırmalar sonucunda, subdural hematom nedeni primer meme kanserine ikincil dural metastazlar olarak tespit edildi. Subdural hematom etiyolojisinde genellikle travma bulunmaktadır. Subdural hematom travma dışı durumlarda nadirdir ve nadiren dura içeren metastaz nedeniyle olabilir.

20. 
Video Mediasitnoskopi; Üniversitemizde İlk Deneyimimiz;Üniversitemizde ilk deneyimimiz,
Video Mediastinoscopy; University First Experience
Tülin Durgun Yetim, Celalettin Karatepe, Ramazan Davran
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.32704  Sayfalar 82 - 84
Göğüs cerrahisi pratiğinde mediastinoskopi vazgeçilmezdir. Bu sebeple uzmanlık eğitiminde önemli bir yer tutar. Bizde kliniğimizde ilk kez videomedastinoskopiyi kullandık. Videomediastinoskopi sırasında işlemin bütün cerrahi ekip tarafından izlenmesinin yanı sıra arter ven yapılarının daha net ayırt edilmesi avantaj sağlamıştır. Bu açıdan özellikle asistan eğitimi veren hastaneler için videomediastinoskopi önerilebilir.

DERLEME
21. 
Transfüzyona Bağlı Graft-Versus-Host Hastalığı ve Önlenmesinde Kan Işınlamanın Rolü
Transfusion-Dependent Graft-Versus-Host Disease: A Role of Blood Irradiation in Its Prevention
Ahmet Fatih Oruç, Şule Karabulut Gül, Alpaslan Mayadağlı
doi: 10.5505/jkartaltr.2014.04809  Sayfalar 85 - 88
Kan ve kan bileşenlerinin transfüzyonu birçok insanın hayatının kurtulmasına vesile olurken aynı zamanda ölümcül Graft-Versus-Host Hastalığı’na da sebep olabilmektedir. Vericinin T-lenfositlerinin çoğalarak alıcının hedef organlarına ölümcül zararlar vermesiyle kendini gösteren bu hastalıktan korunmanın tek yöntemi kan ve kan bileşenlerinin X ve gama ışınları ile ışınlanmasıdır. Bu işlem ile verici T-lenfositlerinde DNA hasarı oluşturarak proliferasyonları önlenmiş olur. Genel olarak kabul gören uygulama dozu 25-30 Gy’dir ve bu doz hücresel elemanların inaktivasyonu için yeterlidir.

LookUs & Online Makale