ISSN    : 2587-0998
E-ISSN : 2587-1404
SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 24 (3)
Volume: 24  Issue: 3 - 2013
RESEARCH ARTICLE
1.Investigation of relationship between body awareness, pain, emotional status and quality of life with healty people
Arzu Erden, Filiz Altuğ, Uğur Cavlak
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.20438  Pages 145 - 150
AMAÇ: Bu çalışmada vücut farkındalık durumu ile ağrı, emosyonel durum ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Çalışmada herhangi bir hastalığı olmayan 20-40 yaş arası 100 sağlıklı ve gönüllü katılımcılar değerlendirilmiştir. Ağrı durumunu Görsel Ağrı Skalası (GAS) ile emosyonel durum Beck Depresyon Ölçeğiyle, vücut farkındalık durumu Vücut Farkındalık Anketi (VFA) ile ve yaşam kalitesi SF-36 anketi ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Katılımcıların yaş ortalaması 36.88±10.45 yıldır ve GAS ortalama değeri 3.32±2.90, emosyonel durum ortalaması 8.54±7.77 ve VFA ortalama skoru 94.77±13.97 bulunmuştur. Vücut farkındalık durumu ile GAS skoru arasında negatif yönlü bir ilişki bulunmuştur. Vücut farkındalık durumu ile emosyonel durum arasında negatif yönlü bir ilişki bulunmuştur; ancak Beck Depresyon skorunun minimal düzey depresif belirtileri göstermesi sebebiyle ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p=0.264). Vücut farkındalık durumu ile yaşam kalitesi değerlendirmesi alt kategorilerinden enerji- bitkinlik düzeyi (p=0.001) ve genel sağlık düzeyi arasında (p=0.023) pozitif yönlü bir ilişki bulunmuştur.
SONUÇ: Çalışmanın sonuçları vücut farkındalığının yaşam kalitesini olumlu yönde etkilediğini göstermesi açısından önemlidir. Ağrı ve emosyonel durum vücut farkındalığını indirek olarak etkilemesi yönüyle de önem teşkil eden diğer konulardır.
OBJECTIVE: This study was planned to investigation of relationship between body awareness, pain emotional status and quality of life with healthy people.
METHODS: In the study were evaluated 100 healthy volunteers who aged between the 20-40 years. A Visual Analog Scale was used to describe pain intensity. To determine emotional status of the subjects, the Beck Depression Inventory, Body Awareness Questionnaire was used to evaluate body awareness status and the SF-36 survey was used to also.
RESULTS: The mean age of the participants was 36.88±10.45 years. The mean of pain intensity was 3.32±2.90. The mean of score of the emotional status 8.54±7.77 and BAQ mean scores was 94.77±13.97. There are negative correlations between VAS and BAQ. The BAQ scores were showed a negative correlation with emotional status, but the correlation was not statistically due to all participants depressive symptoms were minimal level (p=0.264). BAQ scores were showed a positive correlation with some subscales of SF-36 that energy level (p=0.001) and general health perceptions (p=0.023).
CONCLUSION: This study has showed that the level of body awareness is effects on quality of life. Pain and emotional status has affected indirectly on body awareness due to body awareness is a matter that should be assessment.

2.Perinatal outcomes of multiple pregnancies after assisted reproductive technology
Zehra Sema Özkan, Remzi Atılgan, Hasine Atlı, Raşit İlhan, Mehmet Şimşek, Ekrem Sapmaz
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.60476  Pages 151 - 156
AMAÇ: Yardımcı üreme teknikleri (YÜT) ile elde edilen çoğul gebeliklerin, spontan çoğul gebeliklerden perinatal özellikler bakımından bir fark gösterip göstermediğini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif kesitsel çalışmada 2010-2013 yılları arasında doğum yaptırılan 54 çoğul (53 ikiz, 1 üçüz) gebelik vakasının perinatal özellikleri incelendi.
BULGULAR: Ortalama anne yaşı, gravida ve parite sırasıyla 29.5±5.8 yıl, 2.1±1.7 adet ve 1±1.7 adet idi. Gebeliklerin %68.5’ i spontan, %25.9’ u intrasitoplazmik sperm injeksiyonu-embriyo transferi (ICSI/ET) sonrası ve %5.6’ sı intrauterin inseminasyon sonrası idi. Vakaların %35.2’sine tokoliz ve %50’sine prepartum betametazon uygulandı. YÜT çoğul gebeliklerinde uygulanan tokoliz oranı, spontan çoğul gebeliklerden yüksek idi (%58.8 vs %24.3, p=0.01). YÜT çoğul gebeliklerinde diyetle regüle gestasyonel diabet oranı yüksek ( %17.6 vs %2.7) iken; tiroid disfonksiyon oranı ise daha düşük (%5.9 vs %13.5) idi.
SONUÇ: Bizim çalışma popülasyonumuzda YÜT çoğul gebeliklerinde preterm eylem gelişme riski, spontan çoğul gebeliklere kıyasla daha yüksek oranda gözlendi.
OBJECTIVE: To investigate the difference between the perinatal outcomes of multiple pregnancies according to methods of conception: spontaneous versus assisted reproductive technology (ART).
METHODS: This retrospective cross-sectional study was conducted with 54 multiple pregnancies (1 triplet, 53 twins) whom were delivered between 2010 and 2013. Perinatal characteristics of all cases were collected from patient files and delivery records.
RESULTS: The mean maternal age, gravida and parity number of all women were 29.5±5.8 years, 2.1±1.7 and 1±1.7 respectively. The conception route of pregnancies were as follows: 68.5% with spontaneous conception, 25.9% with intracytoplasmic sperm injection- embryo transfer (ICSI/ET) and 5.6% with intrauterine insemination. Tocolytic medication was applied to 35.2% of pregnants and antenatal betamethasone was applied to 50% of cases. The rate of tocolytic medication was higher in ART multiple pregnancies than in spontaneous conception (58.8% vs 24.3%, p=0.01). While the rate of gestational diabetes mellitus was high (17.6% vs 2.7%), the rate of thyroid dysfunction was low (5.9% vs 13.5%) in ART multiple pregnancies.
CONCLUSION: In our population, the risk of preterm labor was significantly high in multiple pregnancies after ART compared to spontaneous multiple pregnancies.

3.Lipid Profile of Diabetic Patients: Awareness and the Rate of Treatment Success
Ercan Ergin, Seydahmet Akın, Sinan Kazan, Muhammet Emin Erdem, Mustafa Tekçe, Mehmet Aliustaoğlu
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.82712  Pages 157 - 163
AMAÇ: Diyabetik ve prediyabetik hastalarda yapılan çalışmalar kan glukoz seviyeleri yüksek seyredenlerde kardiyovasküler olay riskinin artmış olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada diyabet tanılı hastalarda hedeflenen kolesterol seviyelerine ulaşma oranımızı inceledik

YÖNTEMLER: 2012 yılı mart-mayıs ayları arasında hastanemize başvuran 344 diyabetik hasta randomize olarak çalışmaya alındı ve düşük yoğunluklu kolesterol (LDL), yüksek yoğunluklu kolesterol (HDL) ve trigliserid (TG) değerleri hastanemiz biyokimya laboratuarında ölçüldü ve aldıkları tedaviler kaydedildi.
BULGULAR: Diyabet tanılı ve tedavi almakta olan 135 erkek, 209 kadın hastanın %83'ünün (286 kişi) LDL kolesterol seviyesi 100 mg/dl üzerinde olmasına rağmen sadece % 47,3’ü (163 kişi) lipid düşürücü tedavi almakta idi. Ortalama LDL-kolesterol seviyeleri: 126.4±33.5 mg/dl, TG: 179.2±6.53 mg/dl, HDL-kolesterol düzeyleri: 45.9±10.8 mg/dl idi. Hastaların %16,8’inde (58 kişi) LDL kolesterol hedefine ulaşılabilirken, bunun yanı sıra tüm lipid hedeflerine (LDL<100 mg/dl,TG<150 mg/dl ve HDL>40mg/dl (erkek) / >50mg/dl (kadın)) ulaşılabilen hastalar ise tüm hastaların yaklaşık %5'i (17 kişi) idi.
SONUÇ: Takibimizde olan diyabetik hastalardan randomize seçilen bir grupta yaptığımız bu çalışma göstermiştir ki ADA/EASD nisan 2012 güncellemesi konsensus raporunda gösterilen lipid hedeflerinden uzaktayız. Diyabeti olan hastalarda hiperlipidemi tedavisine daha agresif yaklaşmalıyız.
OBJECTIVE: Trials included diabetic and pre-diabetic patients have shown that cardiovascular event risk is increased in whom blood glucose levels are high. In this study we analyzed the achieved rate of target cholesterol levels in patients with diabetes mellitus.
METHODS: 344 randomly diabetic patients admitted to our hospital between March and May in 2012 were included and low density lipoprotein, high density lipoprotein and triglyceride were measured in our hospital biochemistry laboratory and we recorded the treatment they were using
RESULTS: Although all of 135 men and 209 women diabetic patients who were taking treatment for diabetes %83 (n: 286)have more than 100mg/dl LDL cholesterol levels, only %47,3 (n: 163) were taking lipid lowering treatment. The mean levels of LDL-cholesterol was: 126.4±33.5 mg/dl, triglyseride: 179.2±6.53 mg/dl, HDL-cholesterol was: 45.9±10.8mg/dl. In %16,8 of the patients (n: 58) were achieved target LDL cholesterol, in addition, all lipid targets (LDL<100 mg/dl, triglyseride<150 mg/dl and HDL>40 mg/dl in men and >50 mg/dl in women) were achieved in nearly %5 (n: 17) of all patients.
CONCLUSION: This study which was done in a randomly selected group of follow-up diabetic patients, showed that we are far away from the lipid targets. We must approach more aggressive for treatment of hyperlipidemia.

4.Stereotactic Body Radiation Therapy for Adrenal Metastases with CyberKnife
Kemal Ekici, Naciye Özşeker, Alpaslan Mayadağlı, Sedef Özdemir Dağ, Fatma Kurban, Hazan Özyurt, Emriye Algül, Gamze Kılıçoğlu
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.99267  Pages 164 - 168
AMAÇ: Bu çalışmamızda amacımız adrenal metastazı gelişen hastalarda stereotaktik vücut radyoterapinin(SBRT) etkinliğini ve güvenirliğini tartışmaktır.
YÖNTEMLER: Ağustos 2011 ile Aralık 2012 tarihleri arasında küçük hücreli dışı akciğer kanserine bağlı adrenal gland metastazı olan 5 hasta değerlendirildi. 3 hastada bilateral metastaz mevcut idi. Hastalara CyberKnife cihazı ile SBRT uygulandı.
BULGULAR: Hastalarımızda tanıdan itibaren median sağkalım 21.6 ay, SBRT sonrası median sağkalım 5.2 ay bulundu. Hastalarımızda toksisite gözlenmedi.
SONUÇ: SBRT adrenal bez metastazı gelişen ve cerrahi yapılamayan hastalarda palyasyonda etkin bir seçeneğidir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to evaluate the efficacy and safety of stereotactic body radiatin therapy(SBRT) for adrenal metastases.
METHODS: Between August 2011 and December 2012 5 patients of adrenal metastases who originated from non small lung cancer were analyzed. 3 patients had bilateral metastases. Patients underwent SBRT with CyberKnife.
RESULTS: Median survival was 21.6 months from diagnosis and 5,2 months after SBRT in our patients. Toxicity was not observed in our patients.
CONCLUSION: SBRT is an effective treatment option for adrenal metastases when surgery is contraindicated.

5.Results of Vitreoretinal Surgery in Posterior Segment Foreign Bodies
Nilüfer Zorlutuna Kaymak, Süleyman Kuğu, Baran Kandemir, Yücel Öztürk, Yusuf Özertürk
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.85047  Pages 169 - 173
AMAÇ: Travma sonrası arka segmente yerleşmiş yabancı cisimlerin tedavisinde uygulanan vitreoretinal cerrahi sonuçlarımızı değerlendirmek.
YÖNTEMLER: Ekim 2007-Aralık 2009 tarihleri arasında kliniğimize göz travması hikayesi ile başvuran ve arka segmentte yabancı cisim tespit edilerek vitreoretinal cerrahi uygulanan 10 hastanın 10 gözü retrospektif olarak incelendi. Hastalar cinsiyet, yaş, etkilenen göz, travma şekli, yabancı cismin niteliği, göze giriş yeri, travma sonrası hastaneye başvuru zamanı, operasyon zamanı ve uygulanan ameliyat açısından değerlendirildi. Tüm hastalara direkt orbita grafisi çekildi.
BULGULAR: Hastaların hepsi erkek olup, yaş ortalaması 36.3 idi. Beş hastanın sağ, beş hastanın sol gözünde arka segmentte yerleşmiş yabancı cisim tespit edildi. Yabancı cisimler pars plana vitrektomi uygulanarak çıkarıldı. Hastaların travma ile vitreoretinal cerrahi uygulanması arasında geçirdikleri süre 24 saat ile 2 yıl arasında değişmekteydi. Çıkarılan yabancı cisimlerin 8 tanesi intraretinal, 2 tanesi intravitreal yerleşimli idi. Ameliyat sonrası takiplerde görme keskinliği 5 hastada artmış, 1 hastada aynı kalmış, 4 hastada azalmış olarak tespit edildi. Ortalama takip süresi 11.9 ay idi.
SONUÇ: Arka segmentteki göz içi yabancı cisimlerin tedavisinde pars plana vitrektomi gerekli bir yaklaşım olmakla birlikte çeşitli faktörler bu ameliyatın sonuçlarını etkileyebilmektedir.
OBJECTIVE: To evaluate the results of vitreoretinal surgeries performed for the treatment of posterior segment foreign bodies after trauma.
METHODS: We evaluated 10 eyes of 10 patients who had vitreoretinal surgery for the removel of posterior segment foreign bodies after eye trauma between October 2007-December 2009 retrospectively. Age, gender, eye effected, type of the trauma, characteristics of the foreign body, site of the entry, time passed after trauma, time and type of the operations were recorded. All patients had direct orbital graphics.
RESULTS: All of the patients were male with mean age of 36.3 years. Five of the foreign bodies were in the right eyes and 5 in the left eyes. Pars plana vitrectomy was performed for the removel of the foreign bodies. Time passed between trauma and pars plana vitrectomy was between 24 hours and 2 years. Eight of the foreign bodies were placed ın the retina and 2 in the vitreous. In the follow up visits visual acuity increased in 5 patients, stable in 1 patient and decreased in 4 patients. Mean follow up time was 11.9 months.
CONCLUSION: Pars plana vitrectomy is necessary in the treatment of posterior segment foreign bodies but some factors may affect the results of this procedure.

6.Ankle and Subtalar Joint Arthrodesis with Retrograde Intramedullary Nail
Tuhan Kurtulmuş, Birkan Kibar, Necdet Sağlam, Cem Coşkun Avcı, Gürsel Saka, Uğur Bakır
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.96729  Pages 174 - 178
AMAÇ: Ayak bileği artrodezi ayak bileğinin belirli patolojik koşullarının tedavisinde yerleşik bir tedavi seçeneğidir. Endikasyonlar yıllar içinde genişlese de temel prensipler aynı kalmıştır; deformitenin düzeltilmesi,ağrının hafifletilmesi ve stabilitenin sağlanmasıdır. Biz bu çalışmada retrograd intramedüller çivi ile tibiotalokalkaneal artrodez yaptığımız hastalardaki sonuçları değerlendirdik.
YÖNTEMLER: Ocak 2007- 2012 tarihleri arasında retrograd intramedüller çivi ile tibiotalokalkaneal artrodez uygulanan yedi hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların %28.5(n=2)‘i erkek %71.5 (n=5)'i kadındı. Ortalama yaş 56.5±07.7(dağılım; 13-67 ) idi. Hastaların tümünde sağ taraf etkilenmişti. Hastaların etyolojisine baktığımızda travma sonrası artroz % 42.8(n=3), diyabetik nöroartropati %14.2(n=1), düşük ayak %14.2(n=1), poliomiyelit zemininde bimalleolar kırık sonrası artroz %14.2(n=1), konjenital duyarsızlık sendromu zemininde kalkaneus apofiz avülsiyonuna sekonder charcot eklemi %14.2(n=1), pes ekino varus sekeli %14.2(n=1) hastada mevcuttu. Bütün hastalarda titanium retrograd intramedüller çivi kullanıldı.
BULGULAR: Bütün hastalarda ortalama 13±4.24 (dağılım;10-16) haftada kaynama elde edildi. Yara komplikasyonu, enfeksiyon, implant yetmezliği görülmedi. Ameliyat öncesi 18±2.1 (dağılım;4-32) olan AOFAS skoru ameliyat sonrası 58± 1.8 (dağılım; 46-72) olarak belirlendi.
SONUÇ: İntramedüller çivi diğer implantlarla karşılaştırıldığında yüksek eğilme direnci, artmış rotasyonel stabilite, dinamik kompresyon kapasitesi sağlar. Bu çalışmada nispeten hasta sayısı az olmasına rağmen retrograd intramedüller çiviyle ayak bileği artrodezi, yüksek kaynama oranlarıyla, iyi fonksiyonel sonuç elde etmek için güvenilir bir yöntemdir.
OBJECTIVE: Ankle arthrodesis is an option in the treatment of certain pathological conditions of the ankle. Even indications expanded over the years basic principles have remained the same; correction of the deformity, pain relief and providing stability.In this study we evaluated the results of our patients that we made tibiotalokalkaneal arthrodesis with retrograde intramedullary nail.
METHODS: Between January 2007 and January 2012 all patients undergoing tibiotalocalcaneal arthrodesis with retrograde intramedullary nail were included in the study and were evaluated retrospectively.Etiology of the 5 patients were; diabetic neurarthropathy,foot drop,arthrosis after pylon fracture,arthrosis after bimalleolar fracture in the basis of poliomyelitis, charcot joint secondary to calcaneal apophysis avulsion in the basis of congenital insensitivity syndrome.There were 1 male and 4 female patients. Mean age was 45.8 (67-11) years.
RESULTS: Solid fusion was obtained average of 13.2 weeks (11-16) in all patients.Tibia fracture occurred from proximal end of the nail at postoperative 2. months in the patient with congenital insensitivity syndrome and intramedullary nail replaced with a longer one.Wound complications were not seen.Preoperatively AOFA score was 18(4-32) and increased to 58 (46-72).
CONCLUSION: Retrograde intramedullary nail has gained popularity in tibiotalocalcaneal arthrodesis as an load sharing implant and was applied with relatively small incisions.It exhibits superior biomechanical properties and when compared with other implants it provides dynamic compression capacity,high bending strength,increased rotational stability.In this study although a relatively small number of patients the technique we used is a reliable method with high rates of union and good functional results.

CASE REPORT
7.Two cases report; common variable immunodeficiency syndrome presented with empyema
Banu Musaffa Salepci, Serap Diktaş Tahtasakal, Nesrin Kıral, Sevda Şener Cömert, Gülşen Saraç, Benan Çağlayan
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.96158  Pages 179 - 186
Yaygın değişken immün yetmezlik(Common variable immunodeficiency: CVID),her yaşta ortaya çıkabilen,tekrarlayıcı bakteriyel enfeksiyonlar ve hipogammaglobulinemi ile karakterize primer immün yetmezlik sendromudur.
İlk olgumuz;27 yaşında bayan hasta.Psöriasis mevcut olan hasta 1 haftadır devam eden ateş,diare öksürük,balgam,nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu.Muayenesinde splenomegali bulundu.Akciğer grafisinde ve HRCT’de bilateral alveoler konsolidasyon ve plevral efüzyon tespit edildi.Torasentez ile ampiyem tespit edilerek toraks tüp drenajı uygulandı.İmünglobülin(IgG,IgM,IgA) düzeyleri ileri derecede düşük bulunan hastaya CVID tanısı konarak intravenöz Ig(IVIG) tedavisi uygulandı.
İkinci olgumuz;57 yaşında erkek hasta.İlk kez 2010 yılında sol plevral efüzyon nedeniyle yapılan plevral biyopsi sonucu nonnekrotizan granülomatöz hastalık gelmesi sonucu 9 ay antitüberkülo tedavi aldı.Daha sonra tekrarlayan hemoptiziler nedeniyle 2 kez kliniğimizde yatan hastaya malignite düşünülerek çekilen PET-CT’de sol akciğer alt lobda inflamasyon ile uyumlu tutulum tespit edildi.Yapılan bronkoskopik ve laboratuar tetkiklerinde malignite,vaskülit ve tüberküloz tespit edilmedi.2012 7. ayda sağda plevral efüzyon nedeniyle tekrar yatırılan hastanın torasentezle alınan plevral mayi ampiyem ile uyumlu geldi,batın ultrasonunda hepatosplenomegali tespit edildi ve torakoskopi+tüp drenaj uygulandı.Immünglobülinleri(IgA,IgG ve IgM) belirgin azalmış bulundu.Hastaya CVID tanısı konarak torakoskopi sonrası IVIG uygulandı ve takibe alındı.
Antibiotik tedavisine cevap vermeyen,psöriazis,splenomegali gibi otoimmün hastalıkların ve sarkoid benzeri granülomatöz hastalıkların eşlik ettiği tekrarlayıcı,komplike toplum kökenli pnömonilerde CVID akla getirilmelidir.
CVID(Common Variable Immunodeficiency)which can occur at any age is a primary immune deficiency syndrome characterized by recurrent bacterial infections and hypogammaglobulinemia.
Our first case is a female patient aged 27 who had known psoriasis for a long time.She referred with complaints of fever,diarrhea,cough,dispnea and sputum for one week.Hypotension and splenomegaly was found.On chest x-ray and HRCT bilateral alveolar consolidations and pleural effusion were detected.Empyema was determined and thorax tube drainage was made.IgG,IgM,IgA levels were found to be intensely low.Patient was diagnosed with CVID and IVIG treatment was initiated.
Second case is a male patient aged 57.He presented with left pleural effusion at 2010.Pleural biopsy revealed nonnecrotisating granüloma.He received antituberculosis treatment for nine mounths.He hospitalized again with recurrent hemoptysis.PET-CT revealed inflammation.Malignancy,tuberculosis and vasculitis was not found with bronchoscopy and other laboratory tests.He presented again with right pleural effusion at 2012 July.Empyema was determined with thoracentesis and thorax tube drainage was made.Hepatosplenomegaly was determined.IgG,IgM,IgA levels were found to be low.Patient was diagnosed with CVID and IVIG treatment was initiated.

It was concluded that in community-acquired pneumonia cases complicated with empyema and unresponsive to antibiotics and accompanied by autoimmune diseases such as psoriasis,splenomegaly or granulomatous diseases, CVID should be considered.

8.Aural myiasis in a pregnant woman
Burak Ülkümen, Burcu Artunç, Yunus Kaplan
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.40327  Pages 187 - 190
Miyaz, sinek larvalarının neden olduğu bir hastalıktır. Kulak miyazıysa genellikle kişisel hijyeni kötü olan, çocuklar veya zeka geriliği olan kişilerde görülür. Literatürde otik miyazla ilgili sadece sporadik bildirimler mevcuttur. Bu makalede kronik süpüratif orta kulak enfeksiyonu olan 23 hafta gebe hastadaki kulak miyazı sunulmuştur.
Myiasis is a disease caused by fly larvae. As for aural myiasis, it’s often seen in children or in mentally retarded persons having poor hygiene. There are only sporadic reports in the literature concerning otic myiasis. In this report, we present aural myiasis in a 23 weeks pregnant woman having chronic suppurative otitis media.

9.Tracheal bronchus: Two case reports
Ayşen Taslak Şengül, Tülin Durgun Yetim, Hanifi Bayaroğulları, Yasemin Bilgin Büyükkarabacak
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.63549  Pages 191 - 194
Trakeal bronş nadir görülen konjenital bir anomalidir. Genellikle asemptomatiktir. Tanıda bilgisayarlı tomografi ile sanal bronkoskopi trakeobronşial ağacın görüntülemesinde son yıllarda kullanılan yeni bir yöntemdir. Bizde trakeal bronkuslu iki vakamızı nadir görülmesi nedeniyle litaratür eşliğinde sunmayı amaçladık.
Tracheal bronchus is a rare congenital anomaly. In general, it is asymptomatic. Virtual bronchoscopy via computed tomography is a recently developed diagnostic medhod used for imaging the tracheobronchial tree. Because tracheal bronchus is rare, we would like to present 2 cases in the accompaniment of literature.

10.Atypical localized hydatid cyst: case report
Şakir Özgür Keşkek, Nedime Şahinoğlu Keşkek, Sinan Kırım, Mustafa Bardakçı
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.55823  Pages 195 - 197
Kist hidatik çoğunlukla Echinococcus granulosis ve nadiren de Echinococcus alveolaris’in neden olduğu ülkemizde sık görülen paraziter kistik bir hastalıktır. Parazitin yerleştiği organda oluşturduğu kistik lezyonlar tipiktir. İnsan vücuduna direkt temasla veya enfekte gıdalarla girmektedir. Tüm organlarda görülebilse de en sık yerleştiği organlar karaciğer ve akciğerdir. İskelet kaslarında görülen kist hidatik hastalığı ise oldukça nadirdir. Bu durum kaslarda bulunan laktik asit ve kan akımının fazla olmasıyla açıklanmaktadır. Tipik kliniğinin olmaması nedeniyle tanıyı koymak zordur. Kist hidatik tanısı esas olarak serolojik ve radyolojik metotlara dayanmaktadır. Hastalığın primer tedavisi cerrahi yöntemle kistin çıkarılmasıdır. Olgumuzda sol vastus medialis kasında hidatik kist tespit edilen bayan hasta tartışılmıştır.
Hydatid cyst is a parasitic disease caused frequently by Echinoccus granulosis and rarely by Echinococcus alveolaris which detected commonly in our country. Cystic lesions are typical for disease in involved organs. Although found in all organs liver and lung are most commonly affected organs. Hydatid cyst disease in the skeletal muscle is quite rare. The lactic acid in muscles and increased blood flow hinders the development of the parasite. Diagnosis is difficult due to lack of typical clinic. The diagnosis of hydatid cyst is mainly based on serological and radiological methods.
Primary treatment of the disease is surgical removal of cyst. In our case we present a female patient diagnosed with hydatid cyst which located left musculus vastus medialis.

11.Traumatic abdominal wall herniation: Case report
Yunus Emre Altuntas, Metin Kement, Mehmet Eser, Fazlı Cem Gezen, Mustafa Celalettin Haksal, Nihat Aksakal, Mustafa Öncel
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.02170  Pages 198 - 200
Travma sonrası abdominal duvarın herniasyonu nadir görülen bir durumdur. Bu tip hernilerin tanımı ve tanısı zordur. Tanı ve tedavide gecikmenin morbidite ve mortalite oranlarını artıracağı aşikardır. Bu yazıda traktör devrilmesi sonrası çoklu travma tanısıyla acil servise yatırılan 53 yaşında erkek olgu sunuldu. Hasta ameliyata alındı, posterior üretra laserasyonu sorunsuz bir şekilde tamir edildi. Fakat ameliyat sonrası dördüncü günde sistemik enflamatuvar cevap sendromu bulguları gelişti. Yapılan bilgisayarlı batın tomografisinde (BBT) sigmoid kolon segmentinin batın duvarına fıtıklaştığı görüldü. Laparotomide sigmoid kolonun fıtık sahasına perfore olduğu ve alanı kontamine ettiği görüldü. Etkilenen sigmoid kolon segmenti rezeke edilerek Hartman tipi uç kolostomi uygulandı. Çevre nekrotik dokular debride edildi. Travmatik karın duvarı hernileri özellikle geç kalınması durumlarında içi boş organların inkarserasyon ve perforasyonuna yol açarak ciddi morbidite ve mortaliteye sebep olabilirler. Bu nedenle travmatik herni olasılığı ciddi künt batın travmalı olgularda mutlaka akılda tutulmalı ve şüpheli olgularda yüksek tanı değerine sahip BBT uygulanmalıdır.
Abdominal wall hernia due to trauma is a rare condition. Diagnosis of this type of hernia still remains a major obstacle. Any delay in diagnosis and treatment will increase morbidity and mortality rates. We presented a case of a 53-year-old male patient admitted to our emergency department for multiple body traumas caused by a tumbling tractor. Patient received an urgent operation and urethral laceration was repaired. On the fourth postoperative day, systemic inflammatory response symptoms occurred. Computer tomography (CT) scan examinations revealed herniation of a sigmoid colon segment through the abdominal wall. We proceed with an exploratory laparotomy. A perforated sigmoid colon segment was detected at the herniation site. This segment was resected and a Hartman style end colostomy was done. Surrounding tissues and debris were dissected very carefully. Traumatic abdominal wall hernias can have high morbidity and mortality rates due to incarceration and perforation of tubular hollow organs, especially if there is any delay. The possibility of traumatic hernia should always be considered in cases with serious blunt trauma. CT scan examinations should be performed routinely due to their high diagnostic value in suspected conditions.

REVIEW
12.Application and interpretation of tuberculin skin test
Vefik Arıca, Seçil Gunher Arıca, İbrahim Şilfeler, Cahit Özer
doi: 10.5505/jkartaltr.2013.79847  Pages 201 - 207
Tüberkülin cilt testi, kişinin tüberküloz basili ile enfekte olup olmadığını gösterir, hastalık hakkında bilgi vermez. Hastalık tanısında dolaylı olarak yardımcı olabilir. Tüberküloz bilinen
çok eski bir hastalık olmasına karşın morbidite, mortalite ve ekonomik etkileri nedeniyle hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde halen önemli bir sağlık problemi olmaya
devam etmektedir. Tüberkülozun patofizyolojisi komplikedir. Enfeksiyon ve hastalık arasında gecikme olması da olayları daha belirsiz hale getirir. Aktif akciğer tüberkülozu
olan hastalar asemptomatik olabilir, hafif orta düzeyde kuru öksürüğü olabilir veya ateş, halsizlik, göğüs ağrısı, nefes darlığı, kilo kaybı, gece terlemeleri ve kanlı balgam çıkarılan öksürük gibi bir semptomla karşımıza çıkabilir. Tüberküloz için tam bir değerlendirme öykü, göğüs filmi, fizik muayene, tüberkülin cilt testi, mikrobiyolojik yaymalar ve kültürleri içermelidir. Erken tanı ve tedavi mortalite ve morbiditeyi önemli ölçüde azaltmaktadır. Bu yavaş üreyen mikroorganizmanın kısıtlı sayıda hastada balgamda saptanabilmesi ve kültüründeki zorluklar nedeniyle tanısı zor bir hastalıktır.
Tuberculin skin test indicates whether or not the individual is infected by tuberculosis bacillus, but it does not provide information about the disease. It may be indirectly helpful in diagnosis of the disease. Although tuberculosis is a known very old disease, it still continues to be an important health issue in both developed and developing countries because of its morbidity, mortality, and economic effects. The pathophysiology of tuberculosis is complicated. The existence of a delay between the infection and disease also makes events more uncertain. Patients with active pulmonary tuberculosis may be asymptomatic, may have slight mild-level dry cough, or may present symptoms such as fever, asthenia, chest pain, dyspnea, weight loss, night sweats, and cough excreting bloody pituitary. A complete evaluation for tuberculosis should include a medical history, chest X-ray, physical examination, tuberculin skin test, microbiological smears, and cultures. Early diagnosis and treatment significantly decrease mortality and morbidity. It is a disease difficult to diagnose since this slowly reproducing microorganism can be determined in pituitary of the patient in a limited number and due to difficulties in the culture.

LookUs & Online Makale