ISSN    : 2587-0998
E-ISSN : 2587-1404
SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 1 (2)
Volume: 1  Issue: 2 - 1990
RESEARCH ARTICLE
1.
Cüneyt Alper, Şeref Ünver, Cengiz Yağız, Temel Coşkuner
Pages 5 - 9
Effüzyonlu otitis media'ya bağlı klinik ve histopatolojik bulguları araştırmak amacıyla, deneysel bir hayvan modeli oluşturularak İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Merkezi'nde (DETAM) uygulandı. Fonksiyonel ve mekanik östaki tübü obstrüksiyonu yoluyla effüzyonlu otitis media geliştirebilmek için, materyal olarak kullanılan 20 adet guines pig'e, cerrahi mikroskop ve mikroşirürjikal aletler kullanılarak yarık damak, muskulus tensor veli palatini kesişi, östaki tübü nazofaringeal orifisi koterizasyonu gibi cerrahi işlemler uygulandı. 5 kobaya ait 10 kulak kontrol grubunu oluşturdu. Bu işlemler sonucunda kobayların 30 güne kadarki takiplerinde % 20 oranında akut otitis media ve % 36.6 oranında effüzyonlu otitis media geliştiği gözlendi. Östakileri koterize edilen kulaklarda akut otit'in, tensor veli palatini kasları kesilen kulaklarda effüzyonlu otitis media'nın daha erken ve yüksek oranda görülmesi dikkat çekiciydi. Kulakların % 48'inde seröz effüzyon, % 6.8'inde pürülan effüzyon mevcuttu. Effüzyonların incelenen yaymaları klinik tanılarla uyumlu olarak değişen oranda hücresel elemanların varlığını göstermekte idi. Doku kesitlerinde nonspesifik enflamatuar değişiklikler gözlendi. Elde edilen sonuçların ilgili literatürle genel olarak uyumlu olduğu anlaşıldı.
An experimental animal model is established in order to examine the clinical and the histopathological findings resuıting from otitis media with effusion. By this procedure, we found out that during their up to 30 days' follow-up, %20 of the guineapig had developed acute otitis media and %36.6 otitis media with effusion and the effusions and the tissue cross-sections that we have examined were similar with the findings.

2.
Işık Türkalp, Ahmet Mengi
Pages 10 - 12
AMAÇ: Diabet tanısı için oral glikoz tolerans testleri zahmetlidir ve hastanın büyük ölçüde katılımını gerektirir. Uzun süreli bir glisemi kontrol indeksi olan glikozillenmiş hemoglobin (HbA1, GHb) diabet taraması için OGTT'ye kıyasla birçok pratik avantaj sağlayabilir. Bu çalışmada, Tip II diabetten kuşkulanılan 64 olguda glikozillenmiş hemoglobin seviyeleri ölçüldü ve açlık ve 2 saatlik post-prandial plazma glikoz seviyesi ile kıyaslandı. Kontrol grubunda (n = 45) GHb seviyesi 5.5-9.0, ort.7.4±0,820 idi. Tüm olgular Dünya Sağlık örgütü kriterlerine göre 3 gruba ayrıldı: Normal (N), bozulmuş glikoz toleransı (IGT) ve diabetes mellitus (D). OGTT ile kıyaslandığında GHb oldukça spesifikti. OGTT'si normal olan olguların % 90'mda GHb (= HbA1) seviyesi normaldi. OGTT'si diabetik olan olguların % 50'sinde GHb artmıştı. Bozulmuş glikoz toleransı olan olguların (IGT) % 33'ünde GHb seviyesi artmıştı. Elde edilen verilerden şu kanıya varılmıştır: Yükselmiş GHb (= HbA1) genellikle diabet (D) veya bozulmuş glikoz toleransını (IGT) gösterir. Bununla beraber, normal bir GHb (= HbA1) diabet veya bozulmuş glikoz toleransı kuşkusunu ortadan kaldırmaz.
YÖNTEMLER:
BULGULAR:
SONUÇ:
OBJECTIVE: Oral glucose tolerance test (OGTT) for diagnosis of diabetes is inconvenient and requires a great deal of patlent cooperation. Glycosylated hemoglobin (GHb, HbA,), an index of long-term glysemic control, could offer several practical advantages over the OGTT for diabetes screening. In this study, the levels of GHb were determined in 44 adults.from a population with a high prevalence of non-insulindependent diabetes (Type ii). All individuals were sepIJrated into one of three groups: Normal (N), impared glucose tolerance (lGT) or diabetes mellitus (D) based on World Health Organization criteria. In
control group, GHb was 5.5-9.0, mean 7.4±.0.820. Compared with OGTT, GHb was highly spesific. In 90 percent of subjects with normal OGTT, GHb was normal. GHb was increased 50 percent of the subjects with diabetes (D), increasing 33 percent of the subject with lGT. From data obtained, it was concluded that elevated GHbl (HbA) usually indicated diabetes or impared glucose tolerance. A normal GHb (HbA) do not, however, exclude a diagnosis of diabetes or impared glucose tolerance (lGT).
METHODS:
RESULTS:
CONCLUSION:

3.
Kürşad Kutluk, Martin Schumacher
Pages 13 - 17
AMAÇ: Nadir görülen 6 anomali vakası sunulmuştur: 1-İnternal karotis arter aplazisi, 2- Bilateral oftalmik arterlerden çıkan orta meningeal arterler, 3- Oftalmik arterden çıkan ve meningiomu besleyen orta meningeal arter, 4- Posterior inferior serebellar arter ile sonlanan vertebral arter, 5- inferior tiroid arterden çıkan stenotik vertebral arter, 6- Aort arkusundan direkt çıkan ve inferior tiroid arteri veren vertebral arter, internal karotis arter aplazisi ile ilgili kısa bir vaka takdimi yapılmış, çoğunluğu tesadüfi tanınan diğer vakaların ise anjiografik bulguları sunulmuştur.
YÖNTEMLER:
BULGULAR:
SONUÇ:
OBJECTIVE: The angiographical findings of 6 cases with rare anomalies are presented. These are: 1- Aplasia of the internal carotid artery, 2- Middle meningeal arteries coming from ophthalmic arteries on both sides, 3- Middle meningeal artery which originates from the ophthalmic artery feeding a meningioma, 4- Vertebral artery terminates in PICA, 5- Stenotic vertebral artery originating from the inferior thyroid artery, 6- Vertebral artery originating directly from the aortic arch giving off to the inferior thyroid artery. A short report of the case with aplasia of internal carotid artery is given, the others are mentioned only by their angiographical findings.
METHODS:
RESULTS:
CONCLUSION:

4.
Aydan Sungurtekin, Bekir Avar, Yusuf Kılıç, Hakan Güven, Sedat Kamalı
Pages 18 - 23
AMAÇ: Komplike veya nonkomplike toplam 86 Duodenal ülserli olguda selektif vagotomi, standart ameliyatlardan biriyle uygulandı. 60 olgu postoperatil' 6. ve 12. aylarda incelendi. Operatif ölüm %0, intraoperatif komplikasyonlar 2 (%3), postoperatif komplikasyonlar 9 (%15) olguda görüldü. 2 olguda residiv tespit edildi. Genel klinik neticeler %85 olguda " iyi", %93 olguda "yeterli" olarak değerlendirildi. %8 hafif
diare tespit edildi. Ağır diare görülmedi. %30 olguda hafif dumping belirlendi. Hollander kriterlerine göre yapılan insülin testi %27 olguda pozitif bulundu. Bazal sekresyonun %83-93 oranında düştüğü belirlendi. Pentagastrin ile yapılan Maksimal Asit Stimülasyonunun, Vagotomi + pyloroplastiden sonra %51, Vagotomi + Distal Antrektomi + B i 'den %87, Vagotomi + Antrektomi + B 2'den sonra %95 düştüğü tespit edildi. Yaptığımız çalışmada amaç Kronik Duodenal Ülserde, farklı vagotomi metodlarından hangisinin öncelikle düşünülmesi gerektiğini araştırmak olup erken neticelerden selektif vagotominin drenaj ameliyaltlarından biriyle veya antrektomi ile beraber yapılmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
YÖNTEMLER:
BULGULAR:
SONUÇ:
OBJECTIVE: A prospective, controlled study on a standardized selection procedure of patients for surgical treatment and on astandardize operation technique of selective vagotomy was carried out with 86 patients suffering from chronical uncomplicated or complicated duodenal ulcers. The first controll was perfomed 6th to 12th months following surgical treatment in 60 patients. No operative mortality was obtained, intraoperative and postoperative complications were observed in 2 (3%) and 9 (15%) of patients, whereas recurrent ulcers were found in 2 (3%) cases. The overall assesment of the clinical condition according to a modified classification of Visick was "good" in 85% and "satisfactory" in 93% of the patients. Mild diarrhea was observed in 8%, severe diarrhea in none and mild dumping in 30% of the patients. Positive insulin tests according to criteria of Hollander were observed in 27% of the cases. Basal secretion was reduced hy 83-93%, the pentagastrin stimulaıed maximum secretion by 51-95%. This study was a preliminery research completed by another trial, in which two operative techniques
for the treatment of chronical duodenal ulcer will be compared. The early results of our sıudy, however, are in favour of the concept of an individually adapted treatment with selective vagotomy in duodenal ulcer.
METHODS:
RESULTS:
CONCLUSION:

5.
Levent Bozatlı, Selim Demirci, Turgut Çavuşoğlu, Ebru Erbayat, İsmail Kayabalı
Pages 24 - 27
AMAÇ: 32 hastadan meydana gelen safra yollarına açılmış bir kist hidatik serisi sunuldu. Belirtiler her zaman tipik değildir. Tanıda en çok yardımcı yöntem ultrasonografidir. Yanlış ön tanı oranı %10'dur. Karaciğerdeki kist hidatik tedavisinde, %52.7 marsupiyalizasyon ve dış drenaj, %12.4 basit dış drenaj, %3.1 kisto-jejunostomi, %3.1 atipik hepatektomi ve %3.1 omentum plombajı yapıldı. Koledok patolojisinin tedavisi için sistemik T drenajı uygulandı. Koledok safrasının bakteriolojik muayenesi %11.1 steril olduğunu gösterdi. Total morbidite %36.5'dir. Mortalite yoktur. Uzun süreli takibler cesaret verici olmuştur.
YÖNTEMLER:
BULGULAR:
SONUÇ:
OBJECTIVE: A series of 32 patients with hydatid cyst opening in bile duct were presented. The findings are not always typical. UItrasonography is the best method in diagnosis. For the therapy of hydatid cyst in the liver, marsupialization and external drainage, simple external drainage, cysto-jejunostomi, atypical hepatic resection,and omentum implantation were performed in ratios of: 52,7%,12.4%,3.1%,3.1%, 3.1 %, respectively. For the treatment of choledocal pathology, (T) drainage was performed. Bacteriological analyses of choledocal bile showed 11% was sterile. Total morbidite is 36%. There is no mortalite. The result of long-term fallow-up are encouraging.
METHODS:
RESULTS:
CONCLUSION:

6.
Salih Yaşar Özden
Pages 28 - 33
AMAÇ: Bu çalışma ülkemiz kadınında himen morfolojisine bir yaklaşımda bulunmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmamızda İstanbul Adli Tabibliğinde 1974-1981 seneleri arasında verilmiş olan 5215 himen muayene raporu materyel olarak kullanılmıştır. Bilimsel olarak yetersiz kabul edilen raporlara yüksek oranda rastlanılmıştır. Şekil bakımından en sık anüler (%81.34), ikinci sıklık da (%15.6) semilunar tip himenlere rastlanılmıştır. Duhule müsait himenlere yüksek oranda (%23.6) rastlanılmıştır. Himenin delik çapı büyüdükçe sülmeli olma oranının arttığı görülmüştür. Loblu ve derin sülmeli himenlerin genellikle duhule müsait olduğu tesbit edilmiştir. Yırtıkların ve sülmelerin düşey eksene göre simetrik dağıldığı, yırtık ve sülmelerin çoğunluk ile arka kadranda dağılım gösterdiği, sülme ve yırtıkların dağılımında bir uygunluk bulunduğu dolayısıyla himen üzerindeki defektin sülme mi? Yoksa yırtık mı? olduğu konusunda ayırım yapmada lokalizasyonun yardımcı olamayacağı, himen şekli ile çok yırtıklı olma arasında bir ilişkinin bulunmadı bildirilmiştir.
YÖNTEMLER:
BULGULAR:
SONUÇ:
OBJECTIVE: This study has been realized for the purpose of offering on approach to the hymen morphology of Turkish woman. The study of 5215 reports of hymen examination issued from the istanbul Legal Medicine Departmant during the years 1974 lo 1981. A high proportion of reports considered inadequate scientifically (%9) has been encountered. Hymens of annuler type have come first as to the frequency (%81.34), followed by hymens of semilunar type (%15.68). Hymens suitable for penetration have been high in proportion (%23.6). It has been found that as the opening diameter of hymen enlarges the proportion of being mucosa plica has increased. Hymens with lobes and deep mucosa plica have been generally found suitable for penetration. It has been reported that tears and mucosa plica are distributed symmetrically as to the vertical axes, that the majority of tears and mucosa plica are distributed on the rear quadrant, that there has been a correlation in the distributation of mucosa plica and tears, and hence localisation is not helpful lo distinguish whether the defecl on the hymen is a tear or mucosa plica and that there has been no relation between the form of hymen and its having many tears.
METHODS:
RESULTS:
CONCLUSION:

7.
Lokman Eldem, Altınok Öz, Süha Aydın, Yusuf Kılıç
Pages 34 - 35
AMAÇ: Ocak 1986 - Aralık 1986 tarihleri arasında akut apandisit tanısıyla 76 hasta üç gruba ayrılarak ameliyat edildi. Gruplar yara enfeksiyonu açısından karşılaştırıldılar ve intrainsizyonel seftriakson Sodium enjeksiyonu tartışıldı.
YÖNTEMLER:
BULGULAR:
SONUÇ:
OBJECTIVE: Between January 1986 and December 1986, 76 patients with acute appendicitis were divided into three groups and operated in GATA Military Hospital. Groups were compared about the wound infection and intra incisional Ceftriaxon Sodium enjection has been discussed.
METHODS:
RESULTS:
CONCLUSION:

8.Importance of quantitative CRP test for the diagnosis of bacterial and viral meningitis
Serdar Özer, Mahmut Yavuz
Pages 36 - 38
AMAÇ: Bir akut faz reaktanı olan ve çeşitli hastalıkların tanısında kullanılan CRP testi bakteriyel ve viral menenjitlerin ayırıcı tanısında da yararlı olmaktadır.
YÖNTEMLER: Biz de 10 olgu içeren çalışmamızda serum CRP seviyelerini kantitatif olarak inceledik.
BULGULAR: Bakteriyel menenjitli 6 olguda CRP değerleri yüksek bulunurken 4 viral menenjitte normal düzeyde saptandı.
SONUÇ: Serum CRP seviyeleri kantitati f alarak bakteriyel menenjitlerde yüksek bulunurken viral menenjitlerde değişmemektedir.
OBJECTIVE: CRP, which is an acute phase reactant, can be useful in the differential diagnosis of bacterial and viral meningitis.
METHODS: We had examined the CRP levels in 10 patients.
RESULTS: The CRP levels of 6 patients with bacterial meningitis were high and the CRP levels were normal in 4 petients with viral meningitis.
CONCLUSION: Although serum CRP levels are elevated in bacterial meningitis, it doesn't change in viral meningitis.

CASE REPORT
9.
A Tarık Altınok, Sadullah Bulut, Suzan Ünal, Orhon Ergin, Adil Yüksel
Pages 39 - 41
Kardiak görüntüleme yöntemlerindeki ilerlemeler sonucunda Mitral Valv Prolapsusu (MVP) oldukça sık rastlanan bir bulgu olarak ortaya çıkmıştır. Genel populasyonun % 2,5-5'inde saptanmıştır. 1970'lerde MVP 10 yılın kardiak hastalığı olarak tanımlanmıştı. Son çalışmalar MVP'nin selim kliniği nedeni ile bir MVP sendromu varlığı sorusunu ortaya çıkarmıştır. Sunduğumuz olgu da semptomsuz olup ilk prenatal muayenede duyulan bulgular nedeni ile yapılan tetkiklerde saptanmış, gebelik, doğum ve lohusalık dönemi tamamen olaysız seyretmiştir.
As a consequence of advances in cardiac imaging, mitral valvc prolapsus (MVP) has become a commonly recognized finding, occurringin 2.5 % to S % of the general population. In the 1970's MVP was described as the "cardiac disease of the decade". Recent studies however, have underscored the benign clinical course of MVP, raising questions about the existence of a "mitral valve prolaps syndrome". Our case of MVP was also symptomless and diagnosed on the first prenatal examination. The course of pregnancy, delivery and puerperium was uneventful.

10.
Erol Kışlaoğlu
Pages 42 - 46
Kalkaneus üzerindeki geniş defektler en iyi m. flexor digitorum brevisin transposuzyonu ile kapatılabilirler. İki senedir kalkaneus üzerinde kronik yara ve kemikte osteomiyelitten yakınan hasta tüm konservatif ve cerrahi tedavilere rağmen şifa bulamamıştı. Biz de ilk altı ay konservatif tedavi denedik ama başarılı sonuç alamadık. Sonunda midplanter insizyonla girerek kalkaneusun osteomiyelitli kısmını çıkardık ve meydana gelen defekt üzerine m. Flexor digitorum brevis'i transpoze ettik. Hasta komplikasyonsuz iyileşti. Üç senedir takibimizde olan hasta önemli bir şikâyeti olmaksızın yürümektedir.
Defects over the calcaneus can be best covered by transposing the flexor digitorum brevis muscle. We had a patient with a chronk ulcer and osteomyelitis on his left calcaneus for two years. He recieved a long conservative and one surgical treatment, but all of them had failed. We also tried conservative treatment for six months, but it was not successful. At the end we excised osteomyelised part of the cakancus through a mid-planter incision and transposed m. flexor digitorum brevis over the defect. Patient recovered without any complication. In three years follow -up, he can walk perfectly without any complaint.

11.
Yaşar Yılmazkaya, Mübeccel Akman
Pages 47 - 50
Akciğer tutulumu gösteren bir Behçet Hastalığı olgusu, nadir rastlanması nedeniyle takdim edilmiştir. Behçet Sendromunun klasik bulguları dışında hastada hemoptizi, öksürük, toraks duvarı ağrısı, dispne, ateş semptomları mevcuttu. Akciğer radyolojik muayenesinde; periferik yerleşimli yuvarlak opasite ve akciğer perfüzyon sintigrafisinde, ilgili segmentlerde trombüse bağlı olarak perfüzyonun izlenemediği gözlendi. Bu bulguların ışığında, Behçet Hastalığı tanısı alan hastaya kortikosteroid, antiagregan ve non-spesifik antibiyotik tedavisi uygulandı. Solunum şikâyetleri düzelip, santral sinir sistemi şikâyetlerinin ön plana geçmesiyle hasta nörolojik takibe alındı.
A case of Behçet 's diseaes with pulmonary involvement is presented. It is a multisystem disorder with episodic progression. Pulmonary involvement has been rarely observed. In addition LO classical symptomes of Behçet's disease, the patient has complaints of heamoptesia, cough, pain at the throax, dyspnea and fever. There was a rounded opacity in the right peripheral region in lung rontgenogram and, as a result of thrombosis, there was a segmental area which was not perfussed in the pulmonary perfusion syntigraphy. In the light of these findings the patienl has been diagnosed as Behçet 's disease and nonpecific anıibiotics corticosteroids and antiagregant drugs administered. The patient was relieved of pulmonary symptoms after 15 days, but because of her neurological condition, she was transferred to the neurology
department.

12.
Ergin Olcay, Zeki Çavuşoğlu, Şahin Barut
Pages 51 - 52
Batında nadir lokalizasyon gösteren bir kist hidatik olgusu sunuldu. Karaciğer hilusunda, safra kesesi arkasında, böbrek önünde, deodenumun ikinci parçasına penetre olarak bulunan iki kist hidatik kitleye, parsiyel kistektomi ve intrafleksiyon tekniği ile cerrahi müdahale yapıldı. Ayrıca 1988-1989 yıllarında, klinikte 17 kist hydatik olgusuna da çeşitli cerrahi teknikler uygulandı.
This article summarizes a rarely seen cyst-hydatic cases with rare localizations in different parts of abdomen. Details of routine surgeries, post-op. periods and our conclusions on routine applications are briefly stated. Materials of this article are 17 cyst-hydatic cases which took place during 1988-89 in our clinic and all surgical applications are stated.

REVIEW
13.
Atıf Akdaş, Deniz Ersev, Ferruh Şimşek
Pages 53 - 54
Bu yazıda Türk Ürolojik Onkoloji Grubu (TÜOG)'nun kuruluş amaçları, çalışma düzeni ve düzenlediği protokoller özetlenmiştir.

14.
Soniz Evren
Pages 55 - 59
Abstract |Full Text PDF

15.
Lütfi Değirmencioğlu
Pages 60 - 61
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale