E-ISSN : 2587-1404
ISSN    : 2587-0998

Hızlı Arama

SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 12 (3)
Cilt: 12  Sayı: 3 - 2001
OLGU SUNUMU
1.
LİTYUM NEFROTOKSİSİTESİ NEDENİ İLE İKİ OLGU SUNUMU
TWO CASE REPORT BECAUSE OF LITHIUM NEPHROTOXICITY
Mehmet Çobanoğlu, Mustafa Tekçe, Haluk Sargın, Mesut Şeker, Birsel Kavaklı, Ali Yayla
Sayfalar 85 - 86
Psikoz tanısı ile lityum tedavisinde olan ve lityum toksisitesi nedeni ile böbrek yetmezliği gelişen 2 olgu sunduk. Olgulardan biri kan düzeyi bakılmadan 2 yıl gibi uzun bir süre lityum kullanmış ve intensif hemodiyaliz tedavisine rağmen vefat etmiştir. Diğer olgu ise lityumu kan düzeyi bakılmadan 2 ay süreyle kullanmış ve hemodiyaliz tedavisi ile akut böbrek yetmezliğinden kurtulmuştur.
We presented two cases which were put in lithium treatment because of psychosis and had renal failure owing to lithium toxicity. One of the cases was using lithium for a long time like two years without measuring blood levels and dead inspite of intensive hemodialysis treatment. Other case used lithium for two months without measuring blood levels and got ride of acute renal failure with hemodialysis treatment.

2.
NADİR RASTLANAN HENOCH-SCHONLEİN PURPURASI OLGULARI
RARE SEEN HENOCH-SCHONLEIN PURPURA CASES
Müferret Ergüven, Handan Yüksel Güngör, Murat Anıl, Korhan Yılmaz, Sevil Özçay
Sayfalar 87 - 88
Henoch-Schonlein Purpurası tipik döküntü, eklem, gastrointestinal sistem ve böbrek tutulumu ile karakterizedir. Bu tutulum küçük kan damarlarının vasküliti sonucu ortaya çıkar. Tanıda, tipik deri döküntüleri olan palpabl purpuranın varlığı çok önemlidir. Ancak bazen döküntü diğer belirtilerden sonra ortaya çıkar veya çok silik olabilir. Bu durum tanıda güçlüğe neden olabilir. Burada sunulan olgular patognomonik deri döküntülerinin geç ortaya çıktığı veya silik olduğu, nadir rastlanan Henoch-Schonlein olgularıdır. Birinci olgu şiddetli baş ağrısı, konvülziyon ile prezente olan, santral sinir sistemi tutulumu saptanan; ikinci olgu şiddetli karın ağrısı ile kliniğimize başvuran ve batın ultrasonografisinde invaginasyon tespit edilen; üçüncü olgu varicella infeksiyonuna sekonder gelişen ve akut batın tablosu ile gelen, IgA nefropatisi saptanan Henoch-Schonlein olguları idi.
Henoch-Schonlein Purpura is characterised with typical rash, joint, gastrointestinal and renal manifestations. These manifestations are due to the vasculitis of small blood vessels. Henoch-Schonlein Purpura is diagnosed easily with typical rash. Sometimes the rash can be pale and seen after other findings. Here we report three rare seen Henoch-Schonlein Purpura cases with pale and late onset rash. First case was attended to our hospital with headache and convulsion and central nerves system involvement was found. Second case was attended with stomachache and invagination was present. Third case was Henoch-Schonlein Purpura case associated with IgA nefropathie seen after varicella infection and attended with acute abdomen.

3.
KONJENİTAL BİLATERAL PERİSİLVİAN SENDROM: KLİNİK VE MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME
CONGENITAL BILATERAL PERISYLVIAN SYNDROME: CLINICAL AND MRI FEATURES
Ülgen Kökeş, Zuhal Yapıcı, Engin Deniz, Mefkure Eraksoy
Sayfalar 89 - 92
Konjenital bilateral perisilvian sendrom (KBPS), konjenital fasiofaringoglosomastikatuar dipleji, epilepsi, mental retardasyon gibi çeşitli nörolojik defisitlerle seyreden bir tablodur. Bu tablonun manyetik rezonans (MR) incelemelerinde, her iki perisilvian bölgede kortikal displazi saptanmaktadır. Onaltı yaşında kız çocuğu mental ve motor gelişme geriliği, epileptik nöbetler, konuşma ve yutma güçlüğü yakınmaları ile kliniğimize başvurdu. Hastanın 6 aylıkken febril konvülsiyon geçirdiği, 9 aylıktan itibaren değişik sıklıkta jeneralize konvülsiyonları olduğu ve 15 yaşından sonra da tabloya kompleks parsiyel tipte epileptik nöbetlerinin eklendiği anlaşıldı. Fizik muayenesinde cücelik, mikrosefal! ve mikrognati; nörolojik muayenesinde ise velum ve farinks reflekslerinde zayıflık, dizartri ve alt ekstremitelerde belirgin refleks canlılığı bulundu. Ayrıca orta dereceli bir mental retardasyonu da vardı. Kranial MR incelemesinde, her iki perisilvian bölgede kortikal displazi saptandı. Klinik ve görüntüleme bulguları ile değerlendirilen hasta KBPS ile uyumlu bulundu. Bir nöronal migrasyon anomalisi olan KBPS, MR görüntülemenin yaygınlaşmasıyla son zamanlarda tanımlanmıştır. Bu yazıda, klinikte değişik nörodejeneratif belirtilerle seyreden KBPS'nin tanınmasında MR görüntülemenin önemi vurgulanmaktadır.
Congenital bilateral perisylvian syndrome (CBPS) is a phenomen which presents with various neurologic deficits like congenital fasiopharingoglossomasticatuar diplegia, epilepsy and mental retardation. On MR imaging of CBPS, cortical displasia is determined on bilateral perisylvian regions. A girl who was 16 years old, has admitted to our clinic with mental motor retardation, epileptic seizures and speech and swallowing difficulties. She had a febril convulsion when she was 6 months old and generalized convulsion at 9 months old. When she was 15 years old, complex partial convulsion has also added to clinical signs. We have determined dwarfism, microcephaly and micrognathy on her physical examination and decrease of velum and pharengium reflexes, dysarthry, hiperreflexy of lower extremities on her neurological examination. Additionally she had moderate level of mental retardation. On MR imaging, cortical displasia was determined on bilateral perisylvian regions. Finally, when we evaluated the clinical and MR imaging results of patient, we concluded that these are convenient to CBPS. CBPS which is a neuronal migration anomaly is defined recently with common utilization of MR imaging. In this report, the importance of the MR imaging is emphasized in terms of clinic definition of CBPS which appears with various neurodegenerative symptoms.

4.
KARDİYAK ANJİYOSARKOMDA KEMOTERAPÎ
CHEMOTHERAPY IN CARDIAC ANGIOSARCOMA
Altay Martı, Zerrin Özgen, Orhan Kızılkaya, Alpaslan Mayadağlı, Cengiz Gemici
Sayfalar 93 - 95
Tüm yumuşak doku sarkomlarının %2 'sinden azını oluşturan kardiyak anjiyosarkom prognozu kötü bir tümördür. Tedavide kemoterapi, radyoterapi ve cerrahinin sınırlı da olsa rolleri vardır. Yedi kür kemoterapi uyguladığımız 26 yaşındaki erkek hastada lokal nüks ve uzak metastaz açısından tedavi etkinliğini değerlendirdiğimiz bir vakayı sunuyoruz.,
Cardiac angiosarcorna, representing less than 2% of all soft tissue sarcomas, has bad prognosis. Chemotherapy, radiotherapy and surgery have role in therapy even limited. We reported a case of 26 years old male patient treated with 7-course chemotherapy and evaluated the efficacy of the treatment on local recurrence and distant metastases.

5.
AT NALI BÖBREK ANOMALİSİ İLE BİRLİKTE FABRY HASTALIĞI VAKASI
A CASE REPORT OF FABRY DISEASE WITH HORSESHOE KIDNEY
Mehmet Çobanoğlu, Mustafa Tekçe, Haluk Sargın, Mesut Şeker, Murat Özışık, Ali Yayla
Sayfalar 96 - 97
At nalı böbrek anomalisi ile birlikte Fabry hastalığına bağlı kronik böbrek yetmezlikli bir olgu nadir görülmesi nedeni ile sunulmaktadır.
We reported a case, which has chronic renal failure, depending on Fabry disease with horseshoe renal anomaly, because seen rarely.

6.
METASTATİK EKRİN POROKARSİNOM
METASTATIC ECCRINE POROCARCINOM
Alpaslan Mayadağlı, Altay Martı, Alper Özkan, Sevgi Özden, Nagehan Özdemir Barışık
Sayfalar 98 - 101
Ekrin porokarsinom nadir bir deri tümörüdür. Genellikle önceden var olan bir deri tümöründen gelişebileceği gibi, novo olarak da oluşur. Vakaların %50'si alt ekstremitelerde görülür. Lenf nodlarına ve viseral organlara metastaz yapabilir. Tedavisi cerrahidir. Kemoterapi ve radyoterapiye dirençlidir. Bu makalede akciğer metastazı yapmış nüks bir ekrin porokarsinom vakası sunulmuştur.
Eccrine porocarcinom is a rare tumor of the skin. It may generally develop from a preexisting benign poroma and also de novo. Approximately 50% of the tumors occur on the lower extremities. It may metastasize to lymph nodes and visceral organs. The treatment is surgery. The tumor shows resistance to chemotherapy and radiotherapy. In this article, a case of lung metastasis of recurrent eccrine porocarcinom is presented.

7.
POSTPARTUM PRİMER PELVİK PERİTONİT: BİR OLGU SUNUMU
POSTPARTUM PRIMARY PELVIC PERITONITIS: A CASE REPORT
Oluş Api, H Seyhani Kalender, Orhan Ünal, Cem Turan
Sayfalar 102 - 104
Postpartum primer pelvik peritonit nadir görülen bir klinik durumdur. 28 yaşında, 15 gün öncesinde vajinal doğum yapan ve sonrasında karında şişlik, nefes darlığı gelişen hastada eksplorasyonda tüm batında yaygın yapışıklık ve pürülan materyal mevcuttu. Yapılan kan ve periton kültürlerinde, Mycobacterium Tuberculosis de dahil olmak üzere patojen mikroorganizma üretilemedi. Nonspesifik antibiyotik ve cerrahi drenaj ile tedavi edildi.
A 28-year old woman who has delivered vaginally 15 days ago, was admitted to the hospital with the symptoms of abdominal distension and dyspnea. In explorative laparotomy, there were diffuse, dense adhesions and pue. No microorganisms, including Mycobacterium Tuberculosis could be isolated from the cultures. The patient was treated with surgical drainage and empiric antibiotic therapy.

8.
BİLATERAL DEPLASE KOT KIRIKLI HASTAYA PRONE POZİSYONUNDA ANESTEZİ YAKLAŞIMI
ANAESTHESIA PRACTISE IN A PATIENT WITH MULTIPLE DISPLACED BILATERAL RIB FRACTURES IN THE PRONE POSITION
İbrahim Büyükkömürcü, Deniz Doğu, Recep Demirhan, Selda İtez, Mehmet Otuzbir, Serhan Çolakoğlu, Zuhal Arıkan
Sayfalar 105 - 107
Trafik kazaları sonucu oluşan multipl vücut travmalarında, toraks travmaları morbidite ve mortaliteyi etkileyen ana faktörler arasında yer almaktadır. Kot kırıkları olan hastada non-torasik cerrahi, özellikle prone pozisyonunda yaklaşım perioperatif dönemde gelişebilecek komplikasyonlar nedeniyle yakın klinik takibi gerektirmektedir. Trafik kazası sonucu gelişen vertebra dislokasyonu, bilateral deplase kot kırıkları ve bilateral hemo-pnömotoraks gelişen olguya acilen bilateral tüp torakostomi yapıldı. 5. ve 7. gün toraks tüpleri çekilen olgu 12. gün vertebra stabilizasyonu için operasyona alındı. Prone pozisyonunda posterior enstrümentasyon ile vertebra stabilizasyonu yapılan bu olgudaki anestezi yaklaşımımızı nadir olması nedeniyle sunmayı amaçladık
Thorax trauma are the most common factors which effect mortality and morbidity at traffic accidents in all trauma patients. Anaesthesia practise with multiple rib fractures for non-thoracic surgery is important because of the possibility of perioperative complications in prone position. After the traffic accident the patient had been experienced vertebral dislocation, bilateral displaced rib fractures and hemo-pneumothorax, therefore bilateral tube thoracostomies placed. The tubes had been taken off at the fifth and the seventh day of insertion. At the twelfth day of the accident; the patient underwent an operation for vertebral surgery. We presented the anesthetic practise for the surgery of vertebral dislocation with posterior enstrumantation in the prone position.

9.
TANI GÜÇLÜĞÜ ARZEDEN PAROSTEAL OSTEOSARKOM OLGUSU
PAROSTEAL OSTEOSARCOMA PRESENTING DIFFICULTY IN DIAGNOSIS, CASE REPORT
Ender Sarıoğlu, Önder Ofluoğlu, Güven Bulut, Nimet Karadayı, Muzaffer Yıldız
Sayfalar 108 - 110
Parosteal osteosarkom kemik yüzeyinden gelişim gösteren düşük dereceli malign bir tümördür. İlk olarak 1951 yılında Geschickter ve Copeland tarafından tanımlanmıştır. Bütün malign tümörlerin %1'ini ve bütün osteosarkomların %4'Unü teşkil etmektedir. Klasik osteosarkoma oranla daha geç yaşta gözlenir. Olguların %60'ı 3. ve 4. dekadlardadır. Büyümenin durmasından önce çok nadir olarak görülür. Sıklıkla distal femur şaftının posterior yüzünde gözlenir. Ağrısız uzun süreli şişlik en önemli semptomudur. Eğer şişlik popliteal fossaya lokalize olursa dizde fleksiyon kısıtlılığı gözlenebilir. Yapılan çalışmalar parosteal osteosarkomun sıklıkla iyi diferansiye olduğunu göstermektedir (Evre I-A veya B). Radyolojik olarak altındaki kemiğe geniş bir yüzey ile tutunan, yoğun, büyük bir kitledir. İntralezyonel derin yerleşimli radyolusensi sıklıkla indiferansiye parosteal osteosarkom ile beraberlik gösterir. Ayırıcı tanıda periostit, miyositis ossifıkans, parosteal osteoma, ekzositoz, periferal kondrosarkom, periosteal kondrosarkom, konvansiyonel yüksek dereceli osteosarkom yer almaktadır. Birçok çalışmada, parosteal osteosarkomun çoğu zaman cerrahi tedavisinin gecikmesine neden olan tanı güçlüğünden söz edilmektedir. Bu çalışmada tanı güçlüğü arz eden bir parosteal osteosarkom olgusu, literatür bilgileri eşliğinde, post operatif 38 aylık takibi ile tartışılmıştır.
Parosteal osteosarcoma is a low grade malignant tumor arising from surface of the bone. Firstly it was described by Geschickter and Copeland in 1951. It accounts for 1 % of all malignant tumors and 4% of all osteosarcomas. It distinctly seen at later age than conventional osteosarcoma. 60% of patients are in their third and fourth decade. It was seen rarely before growth cessation. It has a tendency to arise on the posterior aspect of the distal femur. Clinically long term painless swelling is the most significant symptom. If the swelling localized on the popliteal fossa, flexion of the knee joint could be restricted. Many studies show that parosteal osteosarcoma have a well-differentiated apperance (stage I-A or B). Radiographically, it is heavily ossified large mass and it holds on to the bone beneath with a wide surface. Intralesional deep localized radiolucency is often with parosteal osteosarcoma. Differential diagnosis comprise: Periostitis, myositis ossificans, parosteal osteoma, egzostosis, periferic condrosarcoma. periosteal chondrosarcoma and conventional high grade osteosarcoma. Many studies show that parosteal osteosarcoma has diffuculty in diagnosis which causes delayed surgical treatment. In this article we discussed a parosteal osteosarcoma case that presents diffuculty in diagnosis after 38 mounths follow up, with the review of the literature.

10.
SUBMANDİBULER TÜKRÜK BEZİ HEMANJİYOMU
SALIVARY GLAND HAEMANGIOMA
Temel Coşkuner, Ozan Seymen Sezen, Mehmet Eken, Birsel Tutuş, Şeref Ünver
Sayfalar 111 - 113
Tükrük bezi hemanjiyomları, parotis bezinde diğer tükrük bezlerinde görülenlerden daha sık görülür. Parotis bezi hemanjiyomu infantlarda en sık görülen parotis tümörü olarak kabul edilir, fakat erişkinlerde de görülür. Submandibuler hemanjiyom çok nadir görülür. Bu makalede, erişkin bir erkek hastada, Submandibuler tükrük bezini etkileyen kavernöz hemanjiyom vakası sunulmuştur.
Salivary gland haemangioma is more common in the parotid than in any other salivary gland. Parotid haemangioma is considered to be the most common salivary gland tumour in infants, but is also occasionally encountered in adults. Submandibular haemangioma is seen very rare. A case of cavernous haemangioma affecting the submandibular salivary gland in an adult man is presented.

11.
DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ KARSİNOMUN MİKROPAPİLLER VARYANTI
MICROPAPILLARY VARIANT OF TRANSITIONAL CELL CARCINOMA
Sibel Şensu, Nagehan Özdemir Barışık, Aylin Ege Gül, Nilüfer Onak Kandemir, Mete Ergen
Sayfalar 114 - 115
Mesane tümörleri içinde en sık görüleni değişici epitel hücreli karsinomdur. Klasik tipi ve metaplazik alanlar içeren tiplerinin yanı sıra çok nadir görülen varyantları da bildirilmiştir. İncelediğimiz olguda, ileri derecede atipi gösteren yaygın ince villöz yapılara sahip damar ve kas invazyonu gösteren bir alt grup olan mikropapiller varyant sunulmaktadır.
Transitional cell carcinoma is the most common tumor of the urinary bladder. Besides the ordinary type, there exist some rare variants. In this case a micropapillary variant with delicate villous processes, severe atypia and vascular invasion is presented.

DERLEME
12.
ÖLÜM ÖNCESİ HASTA BAKIMI
Ülkü Türk, Recep Alp
Sayfalar 116 - 119
Makale Özeti |Tam Metin PDF

13.
Nonkardiyak cerrahi uygulanacak kardiyak hastalardaki perioperatif risk faktörlerinin belirlenmesi
Assessment of perioperative risk factors in the cardiac patients needing noncardiac surgical procedures
Hatem Doğu, Deniz Doğu
Sayfalar 120 - 125
Yaş ortalamasının yükselmesi ve yaşam biçiminin getirdiği risk faktörleri toplumdaki kardiyak hasta sayısını giderek artırmaktadır. Bu durum ise hastanelere nonkardiyak cerrahi uygulanacak daha fazla sayıda riskli hasta olarak yansımaktadır. Bu risklerin önceden bilinmesi hastaların zamanında tedavi edilebilmeleri ve operasyonda gerekli tedbirlerin önceden alınabilmesi açısından çok önemlidir. Bu derleme yazısında bu riskleri ve nasıl saptanacaklarını özetledik.
Increased life time and risk factors of the modern life style cause more cardiac patients in society. This condition reflects to hospitals as more risky patients needing noncardiac surgical procedures. By assessing these risk factors, we can treat these patients and also take needed measures before operations. In this review article we summarized these risks and ways of assessment.

LookUs & Online Makale